369

Onun vâsi’, muhît, karîb ve bizim ile berâber olduğuna inanırız. Fekat, bu sıfatların ne demek olduğunu bilemeyiz. Allahü teâlânın zâtı ve sıfatları için, akla gelen herşey yanlışdır, deriz. Allahü teâlâ, hiçbir şey ile ittihâd etmez, birleşmez. Hiçbir şey de, Onunla birleşmez. Ona hiçbirşey hulûl etmez. O da, birşeye hulûl etmez. Allahü teâlâ, ayrılmaz, parçalanmaz, tahlîl [analiz], terkîb [sentez] edilmez. Onun benzeri, eşi yokdur. Kadını, çocukları yokdur. O, bildiğimiz, düşünebileceğimiz şeyler gibi değildir. Nasıl olduğu anlaşılamaz, düşünülemez. Benzeri, nümûnesi olamaz. Şu kadar biliriz ki, Allahü teâlâ vardır. Bildirdiği sıfatları da, vardır. Fekat kendisinde, varlığında ve sıfatlarında akla gelen, hayâlimize gelen herşeyden münezzehdir, uzakdır. İnsanlar Onu anlıyamaz. Fârisî beyt tercemesi:

Rabbiniz değil miyim? Sorulduğunda, Onu,
anlıyanlar, O vardır deyip kesdiler sözü.

Allahü teâlânın ismleri (Tevkîfî)dir. Ya’nî islâmiyyetin bildirmesine mevkûfdur, bağlıdır. İslâmiyyetin bildirdiği ismleri söylemelidir. İslâmiyyetin bildirmediği ismler söylenemez. Ne kadar kâmil, güzel ism olsa da, söylenmemelidir. Cevâd denir. Çünki islâmiyyet, Cevâd demekdedir. Fekat, yine cömert ma’nâsında olan (Sahî) ismi söylenemez. Çünki islâmiyyet Ona sahî dememişdir. [Şu hâlde, tanrı da denemez. Hele ibâdet ederken, ezân okurken, Allah ismi yerine, tanrı demek, çok günâh olur.]

Kur’ân-ı kerîm, Allah kelâmıdır. Onun sözüdür. Sözünü, islâm harflerinin ve seslerinin içine sokarak, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâma göndermişdir. Bununla kullarına emrlerini, nehylerini, ya’nî yasaklarını bildirmişdir.

Biz mahlûklar, boğazımızdaki ses iplikcikleri, dil ve damağımız ile konuşuyoruz. Arzûlarımızı harf ve ses şekline sokuyoruz. Allahü teâlâ da, ses zarları, ağız, dil olmaksızın, kendi kelâmını, büyük kudreti ile, harf ve ses içinde kullarına göndermişdir. Emrlerini, nehylerini harf ve ses içinde meydâna çıkarmışdır. Her iki kelâm da, Onundur. Ya’nî harf ve ses içine sokulmadan evvelki (Kelâm-ı nefsî)si ve harf ve ses içinde bulunan (Kelâm-ı lafzî)si, hep Onun kelâmıdır. Her ikisine de kelâm demek doğrudur. Nitekim bizim de, nefsî ve lafzî kelâmımızın ikisi de, sözümüzdür. Kelâm-ı nefsîye hakîkî deyip, lafzîye mecâz demek, ya’nî kelâm gibi demek, yanlışdır. Çünki, mecâz olan şeyler, red edilebilir. Allahü teâlânın kelâm-i lafzîsini red edip buna, Allah kelâmı değildir demek, küfrdür. Evvelce gelen Peygamberlere “âlâ nebiyyinâ ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” gönderilen kitâblar ve sahîfeler de, hep Allah kelâmıdır.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.