Çünki mümkindirler, mahlûkdurlar. Kudret sıfatı, vâcib-ül-vücûd ve mümteni’ [var olamaz] olan şeylere te’alluk etmez. Te’alluk [irâde] etmesi, mümteni’dir, imkânsızdır. Mümkin olmak, ya’nî var ve yok olabilmek, mümkinâtdan olan bütün varlıklar arasında müşterek bir vasfdır. Mümkinâtın [mahlûkâtın] hepsi, kudret sıfatı te’sîr edince, var veyâ yok olmakdadırlar. Allahü teâlânın kâdir olması zâtındandır. Bu husûs, kudretin te’alluk etdiği bütün varlıklar için müsâvîdir.
Allahü teâlânın kudreti, mahlûklardan [varlıklardan] ba’zısına mahsûs olsa idi, bunun bir sebebi olması lâzım olurdu. Bu ise, [hâşâ] Allahü teâlânın kemâlinin başka bir şeye bağlı olmasını îcâb etdirirdi. [Çünki bu hâl, Allahü teâlânın kudretini, ba’zı varlıklara sarf etmeğe mecbûr kılan bir sebeb olmasını îcâb etdirirdi.] Bu ise, noksanlıkdır. Noksanlık ise, ilahda bulunamaz.
Hıristiyanlara göre, Allahü teâlâ, [hâşâ] her şeye kâdir değilmiş. Çünki, Tevrâtda yazıldığına göre, Allahü teâlâ, (Benî İsrâîl ile Kenân diyârına berâber gideceğim. Boruyu kuvvet ile çalsınlar ki, ben de işitebileyim) demişdir. Müslimânların i’tikâdına göre, Allahü teâlâ her şeyi işitici ve görücüdür. Fekat Allahü teâlâ göz ve kulak [ses ve ışık] gibi vâsıtalardan münezzehdir. [Görmesi ve işitmesi vâsıtasızdır.]
Hıristiyanların i’tikâdına [inancına] göre, Allahü teâlâ, Îsâ aleyhisselâma hulûl etmişdir. Onların Îsâ aleyhisselâm için, Allahdan Allah, Nûrdan Nûr dediklerini, dahâ önce bildirmişdik.
Müslimânların i’tikâdına [inancına] göre, Allahü teâlâ, başka bir şeye hulûl etmekden münezzehdir. Çünki, bir şeyin başka bir şeye hulûlü iki yolla olur. Birincisi, bir şeyin mekânına hulûl olur, ya’nî girilir. İkincisi ise, sıfatına, mevsûfa hulûldür. Allahü teâlâ, herhangi bir mekâna hulûl etmekden münezzehdir. Bunun delîli, Allahü teâlânın mekândan ve bir şeye cüz, ya’nî bir şeyin parçası olmakdan münezzeh olmasıdır. Çünki, mekân ile bir şeye cüz olmak, cismlerin ve cisme âid şeylerin husûsiyyetlerindendir. Hâlbuki, Allahü teâlânın cism olmadığı, cisme âid husûsiyyetlerin onda olmadığı, delîllerle isbât edilmişdir. Böyle olduğu, bütün âlimler tarafından ittifak ile bildirilmişdir. Sıfatın mevsûfa hulûlü yolu ile, Allahü teâlânın bir şeye hulûl etmesinin muhal olmasına gelince, bu ve başka yollarla olan hulûl şeklleri, Allahü teâlânın (vâcib-ül-vücûd) olmasına muhâlifdir [aykırıdır]. Çünki, bir şeye hulûl eden, elbette o şeye muhtâc olur. Gerek cismin mekâna hulûlü, gerekse a’râzın [sıfatın] cevhere [maddeye] hulûlü veyâ sûretin [şeklin] maddeye yâhud sıfatın mevsûfa hulûlü, hükemâya [felsefecilere] göre hulûl etmek değil, sâdece bir vasıfdan ibâretdir.