—7—
(GADÂ-ÜL-MÜLÂHAZÂT) KİTÂBINA CEVÂB
Bir papazın neşr etdiği (Gadâ-ül-mülâhazât) kitâbının ikinci bâbının üçüncü faslında diyor ki:(Bu fasl, hıristiyanlığın İsrâîl oğulları arasında yayıldığı gibi, Muhammed aleyhisselâmın dîni de hıristiyanlık üfkundan ortaya çıkacak iken, Arabistân putperestleri arasında zuhûr etmesi şeklindeki garîb mes’elenin açıklanmasına dâirdir. Bütün âlemler Allahü teâlânın mülkü olup, kendi mülkünde “dilediğini yapıcı” olduğunda aslâ şübhemiz yokdur. İlâhî fi’llerinin hepsi hikmetli birer sebeb ile olmakdadır. Rabbânî hikmetinin bir gereği olmak üzere, hazret-i Mesîhin rûhânî ve dînî mükemmil [temâmlayıcı] olmasına bir hâzırlık olmak üzere, önce Mûsâ aleyhisselâmın şerî’atini gönderdi. Mûsâ aleyhisselâm, beklenen yerde, bulundukları zemânda ortaya çıkmasının ve kendi kilisesinin ya’nî cemâ’atinin binâsını buna kâbiliyyet kazanmış olan esâs üzerine koymasının, sübhânî hikmete uygun olması, az bir mülâhaza ile anlaşılabilir. Bunun gibi, eğer hıristiyanlığın kaldırılması, nesh edilmesi Allahü teâlânın murâdı olsaydı, hem kıyâs gereği, hem de maslahat îcâbı onun yerine dikilecek kâmil ağacın, hıristiyanlık kökünden, ya’nî yeni bir din kabûlüne hâzır bulunan yerden ortaya çıkması gerekirdi. Ama, islâmiyyeti binâ ve te’sîs eden zât, ne bir hıristiyan memleketinde doğmuş, ne de İsrâîl oğulları arasında zuhûr etmişdir. Bil’aks târîhlerin açıkca belirtdikleri gibi, Kâ’be-i muazzamayı üçyüze yakın putlarla dolduran câhil arablar arasından çıkmışdır. Arab târîhlerinden haberdâr olan, vukûf sâhibi kimselerin bildiği gibi, hazret-i Muhammed “aleyhissalâtü vesselâm” nübüvvetini bildirdiği, ya’nî dînini i’lâna başladığı vakt, Mekke halkı, adı geçen dîni kabûle hâzır değildi. Tam bir zıdlıkla Onun “sallallahü aleyhi ve sellem” peygamberliğine i’tirâz ve teblîgâtına muhâlefet ve zâtına hakâret ederlerdi ki, eğer Ona Ebû Tâlib ve onun hânedânının kuvveti yardımcı olmasaydı ve sonradan Mekke halkı arasında meydâna gelen akrabâlık rekâbeti ve gayretinin, Onun maksadına ulaşması için meydâna getirdiği fırsat Onun kâbiliyyetine eklenmeseydi, mezkûr din, henüz tomurcuk hâlinde iken, muhâliflerin taarruzlarından zedelenir ve perîşân olur giderdi.