(Eshâbımın ve akrabâmın ve bana yardım eden, gösterdiğim yolda gidenlerin sevgisinde benim hakkımı koruyunuz! Onları sevmek sûretiyle benim Peygamberlik hakkımı koruyanları, Allahü teâlâ, dünyâda ve âhıretde belâlardan, zararlardan korur. Benim Peygamberlik hakkımı düşünmiyerek, onları incitenleri, Allahü teâlâ sevmez. Allahü teâlânın sevmediği kimselere azâb etmesi pek yakındır.)
Bu hadîs-i şerîfler, açıkça gösteriyor ki, Eshâb-ı kirâmın “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” her birini sevmemiz, hepsine saygı göstermemiz lâzımdır. Aralarında yapdıkları muhârebeleri, Allahü teâlânın emrini yerine getirmek için yapdıklarına inanmak lâzımdır. Bu muhârebelere katılanların hiçbirinde makâm, şöhret, para hırsı yokdu. Hepsi âyet-i kerîmenin ve hadîs-i şerîfin emrini yerine getirmek gâyesinde idiler.
Osmân “radıyallahü anh” şehîd olunca, bütün müslimânlar, hazret-i Alîyi “radıyallahü anh” halîfe yapdılar. Halîfe hazretleri, önce ortalığı yatışdırmağa başladı. Sahâbe-i kirâmdan “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” birçoğu ise ve bilhâssa aşere-i mübeşşereden, ya’nî Cennet ile müjdelenen on kişiden biri olan ve yedinci dedesinde Peygamber efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” ile akrabâ olan ve islâmiyyetin ilk zemânında îmâna gelip, kâfirlerden çok cefâ çeken, [Meselâ kâfirler kendisini Ebû Bekr “radıyallahü anh” ile ipe bağlayıp, nemâz kılmalarına mâni’ olurlardı] ve İstanbulda medfûn bulunan Hâlid ibni Zeyd ebâ Eyyûbel ensârî “radıyallahü anh” ile âhiret kardeşi olan Talha “radıyallahü anh” ve yine aşere-i mübeşşereden Zübeyr “radıyallahü anh” ve Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”in ölünceye kadar sevgilisi olan ve Kur’ân-ı kerîmde Allahü teâlâ tarafından medh edilmek se’âdetiyle şereflenen Âişe “radıyallahü anhâ” valdemiz, hazret-i Osmânın “radıyallahü anh” kâtillerinin hemen yakalanarak kısâs yapılmasını halîfeden istediler. Halîfe de, (Ortalık karışık olduğundan, bu işe başlarsam, fitnenin artmasına ve belki ikinci bir fâci’anın çıkmasına sebeb olur. Önce isyânı basdırayım, ortalığı râhata kavuşdurayım, ondan sonra, Allahü teâlânın kısâs emrini yapacağım) dedi. Karşı tarafdakiler ise, kâtillerin, şimdi bile belli olmadığını, dahâ sonra hiç bulunamıyacaklarını ve dînin emri yapılamıyacağını, ancak şimdi mümkin olduğunu, ictihâd ederek söylediler.
Böyle ictihâd edenler arasında bulunan Talha “radıyallahü anh”, Şâmda vazîfeli olduğu için, Bedrde bulunamamış, diğer bütün gazâlarda bulunmuş, hele Uhud muhârebesinde, Allahü teâlânın yolunda çok işkencelere uğramışdı.