Dört mezheb arasındaki farklar da, bundan ileri gelmekdedir. Meselâ Hanefî mezhebinde kan akınca abdest bozulduğu hâlde, imâm-ı Şâfi’înin ictihâdında bozulmuyor. Şâfi’î mezhebinde bulunan biri, elinden kan akınca, abdest almadan nemâz kılarsa, hiçbir hanefî, ona abdestsiz nemâz kıldı diyemez. Çünki onun tâbi’ olduğu mezheb imâmının ictihâdı böyledir. Hanefî mezhebinde bulunan bir kimse, yabancı bir kadının [nikâhla alması ebedî harâm olan onsekiz kadından başkasının] derisine dokundukdan sonra, abdestini yenilemeden nemâz kılsa, hiçbir şâfi’î de, o hanefînin abdestsiz nemâz kıldığını söyliyemez. O hâlde abdestde, nemâzda, nikâhda, mîrâsda, vasiyyetlerde, talâkda, cürm ve cinâyetlerde, alışverişde ve bunlar gibi birçok şeylerde imâmlarımızın [ya’nî en büyük din âlimlerinin] birbirine uymıyan sözleri, hep ictihâdları olup, hiçbiri diğerinin sözüne yanlış, bozuk dememişdir.
Sahâbe-i kirâm da “rıdvânullahi aleyhim ecma’în” böylece birçok işlerde birbirlerine uymamışlarsa da, hiçbiri diğerinin ictihâdına yanlış dememiş, dalâlet, fısk demeği hâtırlarına bile getirmemişlerdir. Meselâ, Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh” halîfe iken, müslimân olmasını teşvîk için, bir muhtedîyi, bir sahâbînin yanına katarak, beyt-ül-mâlın muhâfaza me’mûru olan hazret-i Ömere “radıyallahü anh” gönderdi. Buna zekât hissesini versin! diye emr eyledi. Ömer “radıyallahü anh” ise, bu parayı vermedi.(Müellefe-i kulûb) ismi verilen bu gibi kimselere zekât verilmesi, âyet-i kerîmede emr edilmiş iken, neye vermedin? diye sorunca, imâm-ı Ömer “radıyallahü anh” (kâfirlerin kalblerini yumuşatmak emri, Allahü teâlânın va’d etdiği zafer ve gâlibiyyet başlamadan evvel, kâfirlerin azgın olduğu zemânda idi. Şimdi ise, müslimânlar kuvvetlenmiş, kâfirler mağlûb ve âciz olmuşdur. Şimdi kâfirlerin kalblerini mal ile kazanmağa lüzûm kalmamışdır) buyurdu. (Müellefe-i kulûb) denilen kâfirlere zekât verilmesi emrini nesh eden, ya’nî yürürlükden kaldıran âyet-i kerîmeyi ve Mu’âz hadîsini okudu. İmâm-ı Ömerin “radıyallahü anh” bu ictihâdının, Sıddîk-ı a’zamın re’y ve ictihâdına uymaması, onun bu emrini red etmek değildir. Beyt-ül-mâlin [ya’nî, müslimânlara âid para ve eşyânın] muhâfazasına ve idâresine me’mûr olduğu için, ictihâdını söylemişdi. Ebû Bekr de “radıyallahü anh” bu ictihâdından dolayı ona bir şey dememişdi. Hattâ, ictihâdını değişdirerek, Eshâb-ı kirâmın hepsi, hazret-i Ömer gibi ictihâd eylediler. İmâm-ı Rabbânî, 2.ci cild, otuzaltıncı (36) mektûb sonlarında, Eshâb-ı kirâmın, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” ictihâdından ayrılmasına misâl olarak, şunu da yazmakdadır:
Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, vefât etmesine yakın bir zemânda, (Bana kâğıd veriniz, size birşeyler yazacağım!) buyurmuşdu.