Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Kalkınız, birbirleriniz ile çekişmeyiniz! Peygamberin huzûrunda çekişmek iyi değildir) buyurdu ve artık, böyle şey söylemedi. Kalem, kâğıd istemedi.
Eshâb-ı kirâmın “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în”, ictihâd ile çıkarılacak ahkâmda Peygamberimizden “sallallahü aleyhi ve sellem” ayrılmaları eğer [Allah göstermesin] keyf ve inâd ile olsaydı mürted olurlardı. Dîn-i islâmdan çıkarlardı. Çünki, Server-i âleme “sallallahü aleyhi ve sellem” karşı ufak bir edebsizlik küfrdür. Böyle şeyden Allahü teâlâya sığınırız. Hâlbuki, bu ayrılıkları (Fa’tebirû) emrine uymak için idi. Çünki, ictihâd mertebesine yükselen bir kimsenin, ictihâdla bulunan hükmlerde, başkasının ictihâdına uyması hatâdır ve yasakdır. Evet Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilen hükmlerde ictihâd olmaz. Bu hükmlere uymak her müslimâna lâzımdır.
Hülâsa ve netîce olarak deriz ki, Eshâb-ı kirâmın hepsi “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” gösteriş yapmakdan uzak, kimseye beğendirilmelerini düşünmeyip, yalnız kalblerini, huylarını temizlemeğe uğraşırlardı. Görünüşe aldırmazlar, öze ve hakîkate ehemmiyyet verirlerdi. Birinci işleri, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” emrlerini yapmak, Onu gücendirmekden sakınmak idi. Analarını, babalarını, çocuklarını, âilelerini, o Servere fedâ etmişlerdi. Ona olan îmânları, ihlâsları o kadar çokdu ki, mubârek tükürüğünün yere düşmesine zemân bırakmazlar, âb-ı hayât gibi içerlerdi. Tıraş olunca, mubârek saçlarını, sakal kesintilerini yere düşmeden kapışırlar, bir kılını taşımağı, tâc ve tahtdan kıymetli bilirlerdi. Koca Roma ordularını yere seren, kal’aları, memleketleri feth eden Hâlid ibni Velîd “radıyallahü anh”, bütün bu muvaffakıyyetlerinin, başında taşıdığı bir (sakal-ı şerîf) sâyesinde olduğunu söylemişdi.
Evlâddan evlâda yâdigâr kalan bu sakal-ı şerîfler, câmi’lere vakf edilmişdir. Mubârek günlerde ziyâret edilmekdedir. Eshâb-ı kirâmın “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” o Servere olan îmân ve ihlâslarının çokluğundan, kan aldırınca, içdikleri meşhûrdur. Yalandan ve iftirâdan uzak olan o mubârek insanlardan, Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” karşı edebe yakışmaz görünen bir söz çıkarsa, buna iyi ma’nâ vermeğe çalışmalı, kelimeyi değil, maksadı düşünerek selâmete ermeliyiz!
Süâl: Ahkâm-ı ictihâdiyyede hatâ ihtimâli olunca, Resûlullahdan “sallallahü aleyhi ve sellem” gelen ahkâm-ı islâmiyyenin hepsine nasıl güvenilebilir?
Cevâb: Peygamberlerin “aleyhimüsselâm” ahkâm-ı ictihâdiyyeleri, sonradan ahkâm-ı semâviyye olur. Ya’nî Peygamberlerin “aleyhimüsselâm” hatâ üzerinde kalmaları câiz değildir.