Muhârebe etmek, hâtırlarına bile gelmemişdi. Cemel muhârebesi, hazret-i Osmânın “radıyallahü anh” şehâdetine sebeb olan, Abdüllah bin Sebe’ yehûdîsinin ve adamlarının saldırmaları ile başladı. Bu muhârebede onüçbin kişi ve Talha ile Zübeyr “radıyallahü anhümâ” da öldürüldü. Mu’âviye “radıyallahü anh”, sonradan Şâmdan işe karışdı, bunlarla birleşdi. Sıffîn muhârebesi yapıldı. İmâm-ı Gazâlî diyor ki, bu muhârebeler, halîfe olmak için değildi. Hazret-i Emîrin “radıyallahü anh”, hilâfeti başlangıcında kâtillere kısâs yapılması içindi. Allâme İbni Hacer-i Mekkî hazretleri de, Ehl-i sünnet böyle buyuruyor diyor. Hanefî âlimlerinin büyüklerinden olan, Ebû Şekûr Muhammed Sülemî diyor ki, hazret-i Mu’âviyenin, hazret-i Emîr ile muhârebesi, hilâfet için idi “radıyallahü anhümâ”. Çünki, Peygamber “aleyhissalâtü vesselâm” ona, (İnsanların başına geçdiğin zemân, onlara yumuşak davran!) buyurmuşdu. Bunu işitdiği günden beri, içinde hilâfet arzûsu uyanmışdı. Fekat ictihâdında hatâ etmişdi. Hazret-i Emîrin “radıyallahü anh” ictihâdı doğru idi. Çünki, onun hilâfeti zemânı, hazret-i Emîrin “radıyallahü anhümâ” hilâfetinden sonra idi. Bundan anlaşılıyor ki, karışıklığın başlamasına, kısâsın gecikmesi sebeb oldu. Kısâs yapılmayınca, halîfe olmak fikri de, ortaya çıkdı. Her ne olursa olsun, ictihâd yeri idi. Hatâ eden bir derece, doğru olan iki derece sevâb kazandı. Bu işde, bize düşen en iyi yol, Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” Eshâbının “radıyallahü anhüm” kavgalarına karışmamakdır. Bunları konuşmamalıyız. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyuruyor ki, (Eshâbım “rıdvânullahi aleyhim ecma’în” arasında olan işlere karışmayınız!) Yine buyurdu ki, (Eshâbım “aleyhimürrıdvân”konuşulurken dilinizi tutunuz!) ve bir hadîs-i şerîfde, (Eshâbım için, Allahü teâlâdan korkunuz! Eshâbıma dil uzatmayınız!) buyurdu.
Evet, alçak Yezîd inâdcı ve fâsık idi. Ona da la’net edilmemesi Ehl-i sünnetin, kâfir bile olsa, bir kişiye la’nete izn vermediği içindir. Ancak kâfir olarak öldüğü bilinen kimseye la’net etmek câizdir demişlerdir. Ebû Leheb ve eşi gibi. Yoksa Yezîde la’net edilmemeli, demek değildir. Allahü teâlâyı ve Onun Resûlünü “sallallahü aleyhi ve sellem” incitenlere dünyâda ve âhıretde, Allah la’net eylesin!
Zemânımızda birçok kimse, hilâfet mes’elesini dillerine dolamışlar. Sözü evirip çevirip Eshâb-ı kirâm arasındaki muhârebelere getiriyorlar. Câhillerin yazdığı târîhleri okuyarak ve bid’at sâhiblerinin yalanlarına inanarak, Eshâb-ı kirâmın “aleyhimürrıdvân” çoğunu kötülüyorlar. Onun için, bu bakımdan bildiğim hakîkatleri yazarak dostlarıma göndermeği lüzûmlu gördüm.