Birçok kitâblardan misâller vererek, işâret edilmesini tercîh ediyor. Fekat, imâm-ı Rabbânî, birinci cildin üçyüzonikinci mektûbunda, mezheblerin üsûl ve kavâ’idine derin nüfûzünü ve müctehidlerin yüksekliklerini bildiriyor. Parmak kaldırılacağını gösteren hadîs-i şerîfleri yazdıkdan sonra, bunun harâm ve mekrûh olduğunu bildiren kıymetli fetvâları da yazıyor. Kuvvetli delîllerle, parmak kaldırmamanın ihtiyâtlı olduğunu ortaya koyuyor. Bu hükmünde, yine beşerin efendisi olan Resûlullahın hadîs-i şerîfine istinâd ediyor. (Mektûbât Tercemesi) kitâbında, bu mektûbu okuyanlar, din imâmlarının hadîs-i şerîfe uymak için, kılı kırk yararcasına incelediklerini pek iyi anlar. Hindistândaki islâm âlimlerinden ve tesavvuf büyüklerinden Ahmed Sa’îd-i Fârûkî Dehlevî, parmak kaldırmakda, fıkh âlimlerinin sözlerini çok güzel anlatıyor. Altmışüçüncü mektûbunda buyuruyor ki, (Ba’zı âlimler, haberlerin çok olduğunu görerek, sünnet olduğunu bildirdi. Ba’zıları da, haberlerin birbirlerine uymadığını görerek, parmak kaldırılmaz dedi. Bir iş için, iki dürlü fetvâ olunca, her ikisi de yapılabilir. Birini yapanın, ötekini ayblamaması, ötekini yapanlara dil uzatmaması lâzımdır). Görülüyor ki, fıkh âlimleri, mezheblerin birbirlerine saygılı olmalarını emr etmişlerdir. Aliyyül-kârînin, (Keydânî)nin fıkh kitâbına dil uzatmasını çok görmemelidir. Onun, imâm-ı Şâfi’î ve imâm-ı Süyûtî ve imâm-ı Mâlik gibi dînin direklerine de sataşdığı ve hak etdiği cevâbı şeyh Muhammed Miskînden aldığı, (Fevâid-ül-behiyye)de uzun yazılıdır. (Ebeveyn-i Nebevî)yi tekfîr için müstakil bir risâle yazıp, (Şifâ)ya yapdığı şerhinde bu risâlesi ile övünen bu zâtın birçok kıymetli kitâblara yapdığı şerhlerin ve hâşiyelerin, kendisinin dinde söz sâhibi olduğunu gösterecek değerde olmadıkları meydândadır. Dinde söz sâhibi olmak için, müctehid olmak lâzımdır. Müctehid olmıyanların, din büyüklerini muhâkemeye kalkışmaları edeb sınırlarını aşmak olur.
(El-Müstened-ül-mu’temed) kitâbında diyor ki, Aliyy-ül-kârî, (Minah-ur-ravd) kitâbında, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” mubârek ana ve babasının mü’min olarak öldüklerini inkâr etmekde ve (Bunu red için ayrıca bir risâle yazdım. Bu risâlemde, imâm-ı Süyûtînin üç risâlesindeki yazılarını, Kitâbdan, Sünnetden, kıyâsdan ve icmâ’ı ümmetden topladığım vesîkalarla red eyledim) demekdedir. İmâm-ı Süyûtînin “rahmetullahi aleyh”, Ebeveyn-i kerîmeynin mü’min olarak öldüklerini bildiren altı risâlesi vardır. Bu konu, fıkh bilgilerinden değildir.