Câhillerin sözlerinin ve kitâblarının ve dergilerinin hatâlı olması, islâmiyyetin temel kitâblarına kusûr ve leke kondurmağa sebeb olamaz.
Bu temel kitâbları her asrın modasına, gidişine göre değişdirmeğe kalkışmak, her zemân için yeni bir din yapmak demek olur. Böyle değişiklikleri, Kur’ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere dayanarak, bunlara uydurarak yapmağa kalkışmak, Kur’ân-ı kerîmi ve hadîs-i şerîfleri bilmemenin, islâmiyyeti anlamamanın bir alâmetidir. İslâmın emrlerinin, yasaklarının zemâna göre değişeceğini sanmak, islâm dîninin hakîkatine inanmamak olur. Bir âyet-i kerîmede meâlen, (Mü’minler ma’rûf olan şeyleri emr eder) buyuruldu. Kur’ân-ı kerîme, islâmiyyete saygısızca saldıran aşırı reformculardan Ziyâ Gökalp ve benzerleri, bu âyet-i kerîmedeki ma’rûf kelimesine, örf, âdet diyerek, islâmiyyeti âdete, modaya göre değişdirmeğe, böylece mason üstâdlarının gözüne girip sandalya, koltuk kapmağa kalkışdılar. Dünyâlık ele geçirmek için dinlerini satdılar. Ziyâ Gökalp, bu hizmetine karşılık, ittihadcıların genel merkez a’zâlığına getirildi. Bunun dediği gibi, islâmiyyet âdetlere yer verseydi, dahâ kuruluşunda câhil arabların kötü âdetlerini yasak etmez, o zemânın en kıymetli âdeti olan ve Kâ’benin içine kadar girmiş bulunan putperestliği hoş görürdü. Âyet-i kerîmedeki (Ma’rûf) kelimesi, (islâmiyyetin kabûl etdiği iyilikler) demekdir.
İslâm dîni ilm üzerine kurulmuşdur. Her bakımdan, selîm olan akllara uygundur. Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmemiş olan şeylerde, akla ve ilme uygun yeni emrler çıkarmak, ya’nî kıyâs ve ictihâd yapmak islâmiyyetin ana kaynaklarından biri olur ise de, bunu yapabilmek için, herşeyden önce müslimân olmak ve lüzûmlu bilgilere mâlik olmak lâzımdır. Dinde reform istiyenler, temel kitâblara dokunmayıp, yalnız câhil halk arasına yerleşmiş olan hurâfeleri yok etmeği düşünüyorlarsa, buna birşey denemez. İslâmiyyete hizmet etmiş olurlar. Fekat, böyle iyi düşündüklerine inanabilmemiz için, önce hakîkî ve samîmî müslimân olduklarını isbât etmeleri gerekir. Müslimân olmıyan bir kimsenin, müslimân görünerek, kendi silâhımızla bize hücûm etmeğe kalkışması, büyük bir haksızlık, pek ayıp ve çok küçüklük olur. (Dinde reform) istiyenlerin, müslimân görünmeleri ve yalnız müslimânım demeleri değil, müslimân olduklarını isbât etmeleri lâzımdır. Bir müslimânın ölüm korkusu olmadıkça dinsiz görünmesi câiz değildir. Buna karşılık, dinsizlik demek, iki yüzlülük, yalancılık demek midir ki, işlerine geldiği zemân müslimân görünüyorlar. Evet, müslimânım diyen bir kimseyi sorguya, hesâba çekmek câiz değildir.