Erkekler muhârebede cân vermeğe hâzırlanırken, kadınlardan da ufak bir fedâkârlık, beklenilemez mi? Zevclerinin âdet hâline gelen sefâhetlerini, kötü ve zararlı hareketlerini bilmemezlikden gelmek gibi bir aşağılık ve alçaklık yerine, nefslerini, fâideli, necîb bir hisse alışdırsalar iyi olmaz mı?
İttihâdcılar zemânında, millet meclisinde Manisa meb’ûsü Mensûrî zâde Saîd, teaddüd-i zevcâtın yasak edilmesi için kanûn çıkarılmasını teklîf etmişdi. Meb’ûslerin çoğu böyle şey olamaz dediler. Kanûn çıkarılamadı. Böyle kanûn bulunan bir memleketdeki müslimânlar ne yapmalı süâline gelince: Müslimânlar, kanûna karşı gelmezler. Suç işlemezler. Nikâh ile ve belediye kaydı ile dîne ve kanûna uygun olarak evlendikleri tek kadınla yaşarlar. Birden fazla evlenmezler. Kanûna, hükûmete karşı gelmek, cezâ, sıkıntı çekmeğe, fitne çıkarmağa yol açar. Bu ise câiz değildir. Bir hadîs-i şerîfde, (Fitne uykudadır. Fitneyi uyandırana, Allahü teâlâ la’net etsin!) buyuruldu.
Osmânlı devleti zemânında evlenme işi belediyeye veyâ evlenme me’mûrluğuna kayd etdirilerek, buradan evlenme cüzdânı alınır ve mezhebindeki din bilgilerini doğru olarak bilen ve nemâzlarını terk etmiyen sâlih bir müslimân, şartlarına uygun olarak, şer’î nikâhlarını yapardı. Nikâh yapılırken zevc ile zevcenin karâr verdikleri (Mehr-i mu’accel) ve (Mehr-i müeccel) denilen altın para mikdârları evlenme cüzdânına yazılırdı. Zevc, mehr-i mu’acceli düğünden evvel zevcesine öderdi. Mehr-i müecceli ise, zevcesini boşarsa ödemek mecbûriyyetinde idi. Bu altınları ödemezse ve çocuklarının nafakalarını her ay annelerine ödemezse ma’âşından kesilerek ödetilir veyâ habs olunurdu. Bu kadar çok parayı ödemek ve bekârlık sefâletini çekmek ve bir dahâ evlenememek korkusundan dolayı kimse zevcesini boşayamazdı. Çünki zevcesini haksız olarak boşayan erkeğe kimse kızını vermezdi. Her müslimân, nikâhın kerâmeti olarak hâsıl olan muhabbet ve huzûr içinde, ölünciye kadar, zevcesi ve çocukları ile berâber mes’ûd ve bahtiyâr olarak yaşardı. Muhîti, tanıdıkları arasında kıymetli olup, herkesden hürmet ve i’tibâr görürdü.
42 —Hindistândaki dinde reformculardan, ingiliz câsûsu Ebül’ulâ el Mevdûdî iskoç masonu idi. (İslâmda ihyâ hareketleri) kitâbında, imâm-ı Gazâlîyi reformcu olarak tanıtıyor. Bu yüce imâm için, (Yunan mefkûresini, müslimânların kafalarındaki te’sîrini giderecek şeklde baltaladı. İslâmiyyeti filozoflara ve skolastizme karşı, kendi kafalarına göre savunmağa kalkışanların hatâlarını düzeltdi. Îmân esâslarının rasyonel te’sîrini ortaya koydu. İctihâd rûhunu yeni başdan açdı. Tedrisât programlarını düzene sokdu.