İslâm âlimleri, skolastik ilmde olduğu gibi, rasyonel ilmde de çok üstün oldukları için, her asrda, her işlerinde muvaffak olmuşlar, islâm memleketleri, medeniyyetin beşiği olmuşdur. Onların üstünlüğünü dünyâya yayan binlerce kitâbları meydândadır. Dünyâ kütübhânelerini doldurmakdadır. Birçokları yabancı dillere çevrilmişdir. Sinsi düşmanlardan başka herkes, bu hakîkati görmekde ve bildirmekdedir. Onların eserlerini anlamak için, (Keşfüzzünûn) kitâbına bakmak kâfîdir. Hadîs-i şerîfde Cehenneme gidecekleri bildirilen yetmişiki fırkadaki islâm ismini taşıyan münâfıklar, o zemânlarda da, şimdiki (Dinde reformcular)ın yapdıkları gibi, dinden olmıyan hurâfeleri islâmiyyete sokmuşlardı. Fekat, Ehl-i sünnet âlimleri, bunları birer birer inceleyerek ayıkladılar. Bugün Ehl-i sünnetin temel kitâblarında, hiçbir hurâfe, hiçbir mevdû’ hadîs yokdur. Şemseddîn Sehâvînin, Şevkânînin, İbni Teymiyyenin, Abduhun, Aliyyül Kârînin ve İzmirli İsmâ’îl Hakkının, Ehl-i sünnet kitâblarında, meselâ Beydâvî tefsîrinde ve Gazâlînin İhyâsında mevdû’ hadîsler vardır demeleri doğru değildir. Bu büyük âlimlere iftirâdır. Bu husûsda, kitâbımızın ellialtıncı maddesinde geniş bilgi verilmişdir. Lutfen oradan da okuyunuz!
İslâmın beş temel ibâdetinden biri olan cihâdı lüks hayât için, keyf ve hırs için yapılıyor demesi de, Mevdûdînin kişiliğini ortaya koymakdadır. Cihâd yapmağı emr eden âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler tevâtür hâlini almış olduğundan, burada ayrıca bildirmeğe lüzûm görmüyoruz. (İslâmda Cihâd) kitâbında kendisi de bunları i’tirâf etmekdedir. Ecdâdımız keyf için, tama’ için cihâd yapmadı. (İ’lâ-i kelimetüllah) için yapdı. Cihâdı devlet yapar. Ordu yapar. Milletin cihâdı, ordunun emrinde çalışmakla olur.
Mevdûdî, hak olan mezheblerle, bâtıl olan fırkaları birbirine karışdırmakdadır. Ehl-i sünnetin gerek i’tikâddaki ve gerekse ameldeki mezheblerinin hiçbirinde mevdû’ ve islâma uymayan birşey yokdur. Yetmişiki bozuk fırkanın mevdû’, sapık ve islâma uymayan tarafları vardır. İmâm-ı Gazâlî hazretleri ve ondan önce ve sonra gelen âlimlerin hepsi bu bozuk fırkaları tenkîd etdiler. Mevdûdînin, Filipinlerden ve Hindistândan Portekize kadar ve Buhârâdan Merrâkişe kadar üç kıt’aya ilm ve san’at saçan, üniversiteler kurmuş olan islâm me’ârifine bozuk damgasını basması da, güneşi balçıkla sıvamağa kalkışmak gibidir. Bu yazıları yazandan ziyâde, bu yazarı islâm âlimi sananlara dahâ çok şaşılır.
Mevdûdî, (İslâmda İhyâ Hareketleri)nin yetmişdokuzuncu sahîfesinde: (Şâh Veliyyullah Dehlevî i’tikâddaki asrlık şübheleri izâle etdi. Yeni rûh ile zihnleri aydınlatdı) diyor.