Allahü teâlânın yaratdığı suyu içmek için çeşmeye, Onun yaratdığı ekmeği yimek için fırıncıya gidildiği ve Allahü teâlânın zafer vermesi için, harb vâsıtaları ve ta’lîm terbiye yapıldığı gibi, Allahü teâlânın düâyı kabûl etmesi için de, Peygamberin, Evliyânın rûhlarına gönül bağlanır. Allahü teâlânın elektromagnetik dalgalarla yaratdığı sesi almak için radyo kullanmak, Allahü teâlâyı bırakıp bir kutuya başvurmak değildir. Çünki, radyo kutusundaki âletlere o özellikleri, o kuvvetleri veren Allahü teâlâdır. Allahü teâlâ, her şeyde, kendi kudretini gizlemişdir. Müşrik, puta tapar, Allahü teâlâyı düşünmez. Müslimân, sebebleri, vâsıtaları kullanırken, sebeblere, mahlûklara, te’sîr, hâssa veren Allahü teâlâyı düşünür. İstediğini Allahü teâlâdan bekler. Geleni Allahü teâlâdan bilir. Yukarıda yazılı âyet-i kerîmenin ma’nâsı da, böyle olduğunu göstermekdedir. Ya’nî, mü’minler her nemâzda Fâtiha sûresini okurken, (Yâ Rabbî, dünyâdaki arzûlarıma, ihtiyâçlarıma kavuşmak için maddî, fennî sebeblere yapışıyor ve bana yardım etmeleri için, sevdiğin kullarına yalvarıyorum. Bunları yaparken ve her zemân, dilekleri verenin, yaratanın yalnız Sen olduğuna inanıyorum. Yalnız Senden bekliyorum!) demekdedir. Hergün böyle söyliyen mü’minlere müşrik denilemez. Peygamberlerin, Velîlerin rûhlarından yardım istemek, Allahü teâlânın yaratdığı bu sebeblere yapışmakdır. Bunların müşrik olmadıklarını, hâlis mü’min olduklarını (Fâtiha) sûresinin bu âyeti açıkca haber vermekdedir. Vehhâbîler maddî, fennî sebeblere yapışıyor, nefslerinin isteklerine kavuşmak için, her vesîleye, her çâreye başvuruyorlar. Peygamberleri ve Evliyâyı vesîle edinmeğe niçin şirk diyorlar.
Abdülvehhâb oğlunun sözleri nefse uygun geldiğinden, din bilgisi olmıyanlar kolay inandı. Ehl-i sünnet âlimlerine, doğru yoldaki müslimânlara kâfir dediler. Emîrler, kuvvetlenmek için, vehhâbîliği uygun buldular. Arab kabîlelerini, vehhâbî olmağa zorladılar. İnanmıyanları öldürdüler. Köylüler, ölüm korkusu ile Der’iyye emîri Muhammed bin Sü’ûdün emrine girdi. Vehhâbî olmıyanların mallarına, canlarına, ırzlarına, kadınlarına saldırmak için, emîre asker olmak işlerine iyi geldi.
Abdülvehhâb oğlu Muhammedin kardeşi şeyh Süleymân efendi, Ehl-i sünnet âlimi idi. Vehhâbîliği red eden (Savâ’ik-ul-ilâhiyye firred-i alel-vehhâbiyye)kitâbını yazarak, bu sapık fikrlerin yayılmasını önledi. Bu kıymetli kitâb, [1306] senesinde basılmış, 1395 [m. 1975] de İstanbulda ofset baskısı yapılmışdır. Muhammedin yanlış bir çığır açdığını anlıyan hocaları da, onun bozuk kitâblarına güzel cevâblar yazdılar.