Allahü teâlâ kullarına rızklarını oniki imâm ile gönderirmiş. Üç halîfeyi söğmek, la’net etmek lâzım imiş, bunlar kâfir ve fâsık imiş. Ehl-i sünnet, bunları sevdiği için kâfir olmuş. Cemel vak’asında, hazret-i Alî, Peygamberimizin vekîli olduğu için, hazret-i Âişeyi boşamış. Eldeki tefsîrler bozuk imiş. Ebû Bekr, Ömer, Talha ve Zübeyr “rıdvânullahi aleyhim” kâfir imiş. Osmân, Âişe, Talha, Zübeyr ve Mu’âviye hazretleri dinsiz, kötü ve zâlim imişler.
Peygamber efendimiz Cebrâîlden ve Mikâilden ve İsrâfilden, bunlar da Levh ve Kalemden anlamış ki, velî olmak yalnız hazret-i Alîye ve oniki imâma mahsûs imiş. Hazret-i Alî, Allahü teâlânın kal’ası imiş. Kıyâmet günü, Cennete ve Cehenneme gidecekleri hazret-i Alî ayıracakmış. Hazret-i Alînin şeytân ile olan vak’a ve çarpışmaları, hazret-i Fâtımaya gökden doksan sahîfe inmiş. Herbirinde, üç halîfenin ve Eshâb-ı kirâmın zâlim, sapık ve fâsık oldukları yazılı imiş. İmâm-ı Ca’fer Sâdık hazretleri Mûsâ ve Hızır “aleyhimesselâm”dan dahâ üstün imiş. İsrâ sûresinin seksenbeşinci âyetinde bildirilen rûh, oniki imâmın hizmetçisi olan bir melek imiş. İmâm-ı Alî “radıyallahü anh” ölüleri diriltirmiş. Hazret-i Ebû Bekri halîfe tanıması için zorlandığı sırada, gördüğü hakâretler adı altında, uzun uzun kötü sözler yazılıdır. Meleklerin yüksekleri, oniki imâmın emrinde olup, bunların hizmetçileri imiş. Fizik, kimyâ ve biyoloji kanûnları, atomların, yıldızların hareketleri, oniki imâmın idâresinde imiş. Kıyâmet günü Peygamberler sorguya çekilince, Nûh “aleyhisselâm” hazret-i Alîye sığınacak, bunun göndereceği iki şâhid ile kurtulacak imiş. Ehl-i sünnet, Muhammed “aleyhisselâm”ın dînini bozmuş, halâllere harâm, harâmlara halâl demişler, bid’at ve günâhlara sapmışlar, kâfir olmuşlar. Ehl-i sünneti, hazret-i Ömerin meydâna çıkardığı, bunu bâtıl kimselerin ve şeytânın yardımı ile yaydığı, bunun üzerine, imâm-ı Ca’fer Sâdık ile Süfyân-ı Sevrî arasında çok söz çekişmesi yapıldığı ve Süfyân-ı Sevrînin küfr ve bid’at yolunda bulunduğunun ortaya çıkdığı yazılıdır.
Ehl-i sünnet âlimleri “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, Kur’ân-ı kerîmdeki, muhkem, müteşâbih ve nâsih ve mensûh âyetleri ayıramamışlar. Emrlere uymamışlar, harâmlardan kaçınmamışlar. Böylece cehâletde ve dalâletde kalmışlar. Süfyân-ı Sevrî ve Iyâd-ı Basrî, dîn-i islâmı yıkmağa çalışmışlar. İbrâhîm bin Hişâm zındık imiş. Ehl-i sünnet zikr ve ibâdet olarak, şarkı söylüyor ve dans ediyormuş. Ma’rûf-i Kerhî yalancı imiş. Ehl-i sünnet olan, Cehenneme gidecekmiş. Livâta eden kimse, hazret-i Alîye gelip söylerse, günâhı afv olurmuş. Ehl-i sünnetin terâvîh nemâzı kılmaları riyâ, gösteriş ve bid’at imiş. Kâfirlerin tapınmaları gibi imiş.