Çünki, yehûdîlerin nemâzlarında rükû’ yokdur. (Hulâsa-tül-fetâvâ) kitâbında diyor ki, (Müezzine icâbet etmek, ağız ile olmaz, ayak ile olur. Ezânı işitip söyliyen kimse, câmi’e gitmezse, müezzine icâbet etmiş olmaz).
8 — Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” zemânında ve Eshâb-ı kirâm zemânlarında câmi’ler vardı. Bu câmi’lerde imâmlar vardı. Cemâ’at ile nemâz kılınırdı. İmâmın ma’sûm olması, günâhsız olması şart değildir. Çünki, Peygamberlerden “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” başka kimse ma’sûm değildir. Allahü teâlâ câmi’ yapmağı emr ediyor. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Câmi’ yapan kimseye, Allahü teâlâ Cennetde köşk ihsân edecekdir).
Cum’a sûresi son âyetinde meâlen, (Ey mü’minler! Cum’a günü, salât için ezân okunduğu zemân, alışverişi bırakıp Allahı zikr etmeğe koşunuz! Salât temâm oldukdan sonra dağılınız!)buyuruldu. Salâtın nemâz demek olduğu, bu âyet-i kerîmeden de anlaşılmakdadır. Nemâza zikr adı da verildi. Cum’a günü, müslimânlar câmi’lerde toplandıkları için, bu güne Cum’a denildi.
Mezhebsizlerin, (Câmi’lerin yapdırılması için ilâhî bir emr gelmemişdir. Câmi’ler yıkdırıldıkdan sonra, ibâdetin evlerde yapılması dahâ makbûl ve dahâ uygun görülmüşdür) sözleri, çok çirkin bir yalan ve pek kötü bir iftirâdır. Müslimânları bu yalanlarına inandırmak için, âyet-i kerîmelere yanlış ma’nâlar vermeleri ise, küfrdür, zındıklıkdır. Vesîka olarak gösterdikleri târîh kitâbını da, Şîrâzlı bir hurûfî yazmışdır.
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Mekkeden Medîneye hicret edince, önce (Kubâ) köyüne geldi. Burada on günden fazla kaldı. Burada (Kubâ mescidi) denilen câmi’ yapdı. Temeline, mihrâb altına, kendi mubârek elleri ile büyük bir taş getirip koydu. Sonra, (Yâ Ebâ Bekr! Sen de bir taş getir. Benim taşımın yanına koy!) dedi. Sonra, hazret-i Ömere ve hazret-i Osmâna da, birer taş koydurdu. Hazret-i Ömer ile hazret-i Osmân “radıyallahü teâlâ anhümâ”, Medîneye dahâ önce gelmişlerdi. Resûlullah, nemâzlarını burada kıldı. Medînede iken, her hafta gelip, burada iki rek’at(Tehıyyetülmescid) nemâzı kılardı.
Mescid-i dırar: Kubâ köyünde bulunan münâfıklardan Hızâm bin Hâlid ve Ebû Ceybe ile İbni Âmirin oğulları Mecmâ ve Zeyd ve ayrıca Tebtel ve Tecrüc ve Becad ve Abâd ve Vedîa gibi serseriler, Ebû Âmirin kışkırtması ile, Tebük gazvesine hâzırlık sırasında, (Mescid-i dırar) adı verdikleri bir toplantı yeri yapdılar. Ebû Âmir, münâfıkların başı olan Abdüllah ibni Ebînin teyzesi oğlu idi. Resûlullahdan burada nemâz kılmasını istediler.