Belki de, şâhidliğine leke kondurulmaması için, çocuklarına Fedekden istifâde etmeyiniz diye vasıyyet etmiş olabilir. Çocukları da, hem hazret-i Fâtımaya uymak, hem de bu gizli vasıyyeti yerine getirmek için, Fedeki kabûl etmemiş olabilirler, denildi.
4) Hazret-i Alînin Fedek bağçesini almaması, takıyye içindi. Şî’îlerin (Takıyye) yapması lâzımdır, dediler. Takıyye, sevmedikleri kimseler ile dost geçinmek demekdir.
Bu sözleri de, za’îfdir. Çünki, şî’îlere göre, imâm meydâna çıkıp, harb etmeğe başlayınca, takıyye yapması harâm olurmuş. Bunun içindir ki, hazret-i Hüseyn “radıyallahü teâlâ anh”, takıyye yapmadı. Hazret-i Alî, halîfe iken takıyye yapdı demeleri, harâm işledi demek olur.
Şî’î âlimlerinden ibni Mutahhir Hullî, (Menhecülkerâme) kitâbında diyor ki, (Fâtıma, Ebû Bekre, Fedekin kendisi için vasıyyet edilmiş olduğunu söylediği zemân, Ebû Bekr cevâb yazarak, şâhid istedi. Şâhid bulunmayınca, da’vâyı red eyledi.) Bu haber doğru ise, hazret-i Ebû Bekrin “radıyallahü teâlâ anh” üzerinde olan, mîrâs, hediyye ve vasıyyet gibi, Fedek da’vâsı sâkıt olur. Hazret-i Ebû Bekre dil uzatacak sebeb kalmaz. Burada, akla iki şübhe gelmekdedir:
A — Hazret-i Fâtımanın mîrâs ve hediyye ve vasıyyet gibi da’vâları, hazret-i Ebû Bekrin yanında doğru çıkmadı ise de, hazret-i Fâtıma Fedeki istediği hâlde, hazret-i Ebû Bekr, neden Onun gönlünü yapmakdan çekindi ve bu hurmalığı Ona bağışlamadı? Böylece, arada kırıklık olmaz, dedikodulara yol açılmazdı. Bu iş tatlılığa bağlanmış olurdu.
Hazret-i Ebû Bekr, bunu çok düşündü ve çok arzû etdi ve çok sıkıldı. Eğer, hazret-i Fâtımanın mubârek gönlünü, bu yol ile hoş etmeğe karâr verseydi, dinde iki büyük yara açılırdı: Herkes, halîfe için, din işlerinde taraf tutuyor, hakkı değil de, gönül almağı düşünüyor, da’vâ kazanılmadığı hâlde, dostlarının dilediğini yapıyor. İşçilere, köylülere gelince, senedle, şâhidlerle da’vânın kazanılması için, taş sökdürüyor derlerdi. Öyle lâfların yayılması ise, dinde kıyâmete kadar sürüp gidecek karışıklığa yol açardı. Bundan başka, hâkimler, kâdîlar, halîfenin bu işini örnek alarak, gevşek davranırlar. Hükmlerinde taraf tutarlardı. İkinci yaraya gelince: Halîfe, Fedek bağçesini hazret-i Fâtımaya bağışlasaydı, Resûlullahın, sadakadır buyurarak mülkünden çıkarmış olduğu şeyi, tekrar Onun vârisinin mülküne sokmuş olurdu. Hâlbuki bir hadîs-i şerîfde, (Sadakayı geriye alan kimse, kusduğunu yiyen köpek gibidir) buyurulduğunu biliyordu. Bu korkunç işi bile bile hiç yapamazdı.