Amcası ümmidini kesip bağlarını çözdü. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” vahy kâtibi idi. Resûl “aleyhisselâm”, Allahü teâlânın emri ile kızı Rukayyeyi buna verdi. Rukayye, Bedr gazâsı yapılırken, Medînede vefât edince, ikinci kızı Ümm-i Gülsümü verdi. O da, hicretin dokuzuncu senesinde vefât edince, (Dahâ kızlarım olsaydı, onları da Osmâna verirdim!)buyurdu. Ümm-i Gülsümü verince, (Kızım! Zevcin Osmân, ceddin İbrâhîm Peygambere ve baban Muhammede “aleyhisselâm” herkesden dahâ çok benzemekdedir) buyurmuşdu. Bir Peygamberin iki kızını nikâhlamak, hazret-i Osmândan başka hiçbir insana nasîb olmamışdır. Resûl aleyhisselâmın yanına hazret-i Osmân gelince, Resûl aleyhisselâm, etekleri ile mubârek ayaklarını örtdü. Hazret-i Âişe bunun sebebini sordukda, (Ondan melekler hayâ ediyor. Ben hayâ etmez miyim?) buyurdu. Bir hadîs-i şerîfde, (Osmân Cennetde benim kardeşimdir ve hep yanımdadır) buyurdu. Tebük gazvesinde islâm askeri pek çokdu. Gıdâ maddesi ve harb vâsıtası azdı. Sıkıntı çekilecekdi. Hazret-i Osmân “radıyallahü anh”, öz ticâret malından üçbin deve, yetmiş at, onbin altın getirdi. Resûlullah, bunları askere dağıtıp, (Bugünden sonra, Osmâna günâh yazılmaz) buyurdu. İmâm-ı Süyûtî “rahmetullahi teâlâ aleyh” hazretlerinin(Câmi’ussagîr) kitâbındaki hadîs-i şerîfde, (Cehenneme girmesi lâzım gelen yetmişbin günâhkâr müsliman, Osmânın şefâ’ati ile, süâlsiz, hesâbsız Cennete girecekdir)buyuruldu. Hazret-i Osmânın din bilgisi pekçokdu. Din bilgileri üzerinde hazret-i Ömer ile öyle konuşmalar yapardı ki, işitenler kavga ediyorlar, sanırlardı.
(Tuhfe) kitâbında diyor ki, hazret-i Osmân “radıyallahü anh”, halîfe iken, herkese lâyık olduğu vazîfeyi verirdi. Herkesi yapabileceği işde kullanırdı. Halîfenin gaybı bilmesi lâzım değildir. Hazret-i Osmân da, güvendiklerini, iş adamı olarak bildiklerini ve emîn, âdil olarak tanıdıklarını ve emrlerine karşı gelmez zan etdiklerini iş başına getirmişdir. Bundan dolayı kimsenin Ona dil uzatmağa hakkı yokdur. Ona karşı olanlar, Onun bu haklı hareketlerini de kötü gösteriyorlar. Hazret-i Osmânın vâlîleri, emîrleri, Onu sevmekde ve emrlerini yapmakda, askerlikde, memleketler feth etmekde ve çalışkanlıkda, en seçme kimselerdi. Onun zemânında, islâm memleketlerini garbda İspanyaya kadar, şarkda Kâbil ve Belhe kadar, bunlar genişletdi. İslâm ordularını denizde ve karada zaferden zafere ulaşdırdılar. İkinci halîfe zemânında, fitne, fesâd ocağı olan Irak ve Horasanı o kadar temizlediler ki, kıpırdanmalarına meydân bırakmadılar. Eğer bu vâlîlerden birkaçında, hazret-i Osmânın umduğu gibi çıkmıyan işler görüldü ise, Ona niçin kusûr sayılsın? Böyle işleri görünce, hiç susmazdı.