Bana dönüp, (Ey Âişe! Senin için bana şöyle söylediler: Eğer sen, dedikleri gibi değil isen, Allahü teâlâ, yakında senin doğru olduğunu bildirir. Eğer bir günâh hâsıl oldu ise, tevbe istiğfâr eyle! Allahü teâlâ, günâhına tevbe edenlerin tevbesini kabûl eder) buyurdu. Resûlullahın mubârek sesini işitince, ağlamakdan vazgeçdim. Babama dönüp, cevâb vermesini söyledim. (Vallahi bilmem ki, Resûlullaha ne cevâb vereyim. Biz câhiliyyet zemânında putperest idik. İnsan heykellerine tapınıyorduk. İbâdet etmesini bilmezdik. Hiç kimse bizim kadınlarımıza böyle birşey söyliyemezdi. Şimdi elhamdülillah kalblerimiz islâm nûru ile parladı. Evimiz islâm ışığı ile aydınlandı. Herkes bizim için böyle söyliyorlar. Ben, Resûlullaha ne diyeyim?) dedi. Sonra anneme döndüm. Sen cevâb ver, dedim. O da, (Ben şaşırdım kaldım. Ne söyliyeceğimi bilmiyorum. Sen söyle) dedi. Sonra, ben söze başladım. Dedim ki: Allahü teâlâya yemîn ederim ki, mubârek kulağınıza gelmiş olan lâfların hepsi yalandır. Eğer onlara inanmış iseniz, temiz olduğumu ne kadar söylesem, bana inanmazsınız. Allahü teâlâ biliyor ki, benim birşeyden haberim yokdur. Yapmadığım birşeye evet dersem, kendime iftirâ etmiş olurum. Vallahi başka diyeceğim yokdur. Yalnız Yûsüf aleyhisselâmın dediğini derim ki, (Sabr etmek iyidir. Onların söyledikleri şey için, Allahü teâlâdan yardım beklerim). Şaşkınlığımdan, Ya’kûb “aleyhisselâm” diyeceğim yerde, Yûsüf “aleyhisselâm” dedim. Sonra yüzümü çevirip dayandım. Rabbimin beni temize çıkaracağını, Allah hakkı için hep bekliyordum. Çünki, kendimden emîndim. Suçum yokdu. Fekat, Allahü teâlânın benim için âyet-i kerîme göndereceğini sanmıyordum. Kıyâmete kadar heryerde, benim için âyet-i kerîme okunacağını aklıma sığdıramıyordum. Allahü teâlânın büyüklüğünü ve kendi aşağılığımı bildiğim için, benim için, âyet-i kerîme göndereceğini hiç ümmîd etmiyordum. Yalnız günâhsız olduğumu, kalbimin temizliğini Peygamberine rü’yâda bildirir veyâ kalb-i şerîfine ilhâm eder, diyordum. Allah hakkı için doğru söyliyorum ki, Resûlullah, oturduğu yerden dahâ kalkmamışdı ve kimse odadan dışarı çıkmamışdı. Mubârek yüzünde vahy alâmetleri göründü. Oturanların hepsi, vahy geldiğini anladı. Babam bu hâli görünce, deriden bir yasdık vardı. Yasdığı Resûlullahın mubârek başının altına koydu. Bir yemenî çarşaf ile üzerini örtdü. Vahy gelmesi bitince, mubârek yüzünden örtüyü kaldırdı. Gül gibi kırmızı yüzünden, inci gibi parlıyan terleri, mubârek elleri ile sildi. Gülümsiyerek, (Müjdeler olsun sana ey Âişe! Allahü teâlâ, seni temize çıkardı. Senin pâk olduğuna şâhid oldu) buyurdu. Babam hemen (Kalk yâ kızım! Resûlullaha çabuk teşekkür et!) dedi.
- 195 -