Şî’îlerin (Hulâsat-ül-mesâib) kitâbının 393. cü sahîfesinde diyor ki, (Yezîd, herkesin yanında ağladığı gibi, yalnız kaldığı zemânlarda da çok ağladı. Kızları ve hemşîreleri de berâber ağladılar. İmâm-ı Hüseynin mubârek başını altın tasa koyup, (Ey Hüseyn! Allah sana rahmet etsin! Ne hoş gülüyorsun) dedi. Şî’î kitâbının bu yazısından anlaşılıyor ki, ba’zı kimselerin, (Yezîd, imâm-ı Hüseynin mubârek dişlerine sopa ile vurdu) demeleri temâmen yalandır. (Cilâ-ül-uyûn)da diyor ki, (Yezîd, imâm-ı Hüseynin Ehl-i beytini kendi serâyına yerleşdirdi. Çok ikrâm etdi. Sabâh, akşam yemeklerini imâm-ı Zeynel’âbidîn ile berâber yirdi). (Hulâsat-ül-mesâib)de diyor ki, (Yezîd, imâm-ı Hüseynin Ehl-i beytine, (Şâmda benim müsâfirim olarak kalmak mı, yoksa Medîneye gitmek mi istersiniz?) dedi. Ümm-i Gülsüm, tenhâ bir yerde mâtem yapmak istiyoruz) dedi. Yezîd, serâyında geniş bir odayı bunlara verdi. Burada bir hafta mâtem yapdılar. Yezîd, sekizinci gün, Ehl-i beyti çağırıp, arzûlarını sordu. Medîneye gitmek istediler. Çok mal ve süslü hayvanlar ve ikiyüz altın verdi. Her ihtiyâcınızı her zemân bildirin, hemen gönderirim, dedi. Nu’mân bin Beşîri, beşyüz suvârî ile bunların emrine verdi. İzzet ve hurmetle Medîneye gönderdi).
Yukarıdaki yazılar ve bunlar gibi, te’assuba kapılmadan yazan insâflı şî’î âlimlerinin kitâbları açıkca gösteriyor ki, hazret-i Mu’âviye, imâm-ı Hüseyne “radıyallahü teâlâ anhümâ” aslâ düşman değildi. Yezîd, imâm-ı Hüseynin öldürülmesini emr etmemiş ve istememişdir. Ehl-i beytin düşmanı ve imâm-ı Hüseyni şehîd edenler, bu düşmanlıklarını gizlemek için, bu iki halîfeye iftirâ etmişlerdir.
Abdürrahmân ibni Mülcem şî’î idi. Sonra hâricî oldu. Sonra imâm-ı Alîyi “radıyallahü teâlâ anh” şehîd eyledi.
Kerbelâda imâm-ı Hüseyni şehîd edenler arasında Şâm askeri yokdu. Kûfe şehrinden gelmişlerdi. Şî’î âlimlerinden kâdî Nûrullah Şüşterî, bunu açıkça yazmışdır. İmâm-ı Zeynel’âbidînin “radıyallahü teâlâ anh” Kûfe şehrine getirilince, kâtillerimiz şî’îlerdir, dediği (Cilâ-ül-uyûn)da da yazılıdır.
İslâm düşmanları, islâmiyyeti içerden yıkmak için Ehl-i beyt-i nebevîyi “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” fâci’a ve felâketlere sürüklemişler. Bu cinâyetlerini Ehl-i sünnete mal ederek, bu behâne ile islâmiyyetin bekçisi olan Eshâb-ı kirâma “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” ve bunların yolunda olan Ehl-i sünnet âlimlerine saldırmışlardır. Müslimânların, bu tuzaklara düşmemek için, çok uyanık olmaları lâzımdır.