İkinci olarak diyorlar ki, Eshâb-ı kirâm, Kur’ân-ı kerîmin ba’zı yerlerinde şübheye düşdüler. Abdüllah ibni Mes’ûd “radıyallahü anh” Fâtiha ve Mu’avvizeteyn, [ya’nî, iki Kul-e’ûzü] sûrelerinin Kur’ândan olmadığını söyledi. Hâlbuki, bu üç sûre Kur’ânın en meşhûr sûreleridir. Bunlardaki belâgat, i’câz derecesinde olsaydı, Kur’ândan başka sözlere açıkca benzemezler, Kur’ân-ı kerîmden olduğunda kimsenin şübhesi olmazdı.
Cevâb: Buna cevâb olarak denildi ki, Eshâb-ı kirâmın ba’zı sûrelerin Kur’ân-ı kerîmden olduklarında şübhe etdikleri, bunların belâgatleri ve i’câzları bakımından değildir. Birer kişinin haber verdikleri içindir. Hadîs üsûlu esâslarına göre, birer kişinin haber verdiği bilgi, kesin olmaz. Şübheli olur. Tevâtür ile bildirilen şey, kesin bilgi olur. Kur’ân-ı kerîmin hepsi tevâtür ile, ya’nî sözbirliği ile haber verildi. Bunun için, Kur’ân-ı kerîmin Allah kelâmı olduğu kesin olarak bilinmekdedir. Birer kişinin haber verdiği sûrelerin de, Allahü teâlâ tarafından Muhammed aleyhisselâma indirilmiş oldukları ve belâgat bakımından i’câz derecesinde oldukları, kesin olarak bilinmekdedir. Yalnız, Kur’ân-ı kerîmden olup olmadığını bildiren sözlerde ayrılık olmuşdur. Bunun da, da’vâmıza zararı yokdur.
Üçüncü olarak diyorlar ki, Kur’ân-ı kerîm [Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” vefâtından sonra, hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk halîfe iken] cem’ edilirken, tanınmıyan biri bir âyet getirince, adâlet sâhibi olduğu bilinmediği için, bundan yemîn veyâ iki şâhid istenir, ancak ondan sonra, Kur’ândan olduğu anlaşılarak, Mıshafa korlardı. Âyetlerin belâgati i’câz derecesinde olsaydı, âyet olup olmadıkları, belâgatlarından anlaşılır, Mıshafa konulabilmeleri için, getirenin âdil olması veyâ yemîn, iki şâhid gibi şartlara başvurulmazdı.
Cevâb: Bu şartları aramaları, âyet-i kerîmelerin Mıshafdaki yerlerini anlamakda, birbirlerinden önce veyâ sonra olduklarını bilmekde idi. Kur’ân-ı kerîmden olup olmadıklarını anlamak için değildi. Çünki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, Kur’ân-ı kerîmi okur ve okuyanları dinlerdi. Her getirilen âyetin Kur’ân-ı kerîmden olduğu kesin olarak belli idi. Yemîn veyâ şâhid istenmesi, âyetlerin sıralarını anlamanın kesin olması için idi. Bundan başka, belâgatlerinin i’câz derecesinde olması da, âyet-i kerîme olduklarını göstermekdedir. Bir-iki âyetin belâgatinin i’câz derecesinde olmamasının zararı yokdur.