Hayr ve şerlerin hepsi, Allahü teâlânın takdîri ve irâdesi iledir. Cebriyye kâfirleri, kötü işleri yapmağa mecbûruz demekle kalmıyorlar. Küfrlerini, isyânlarını kötü bilmiyorlar. Allahü teâlâ, dilediği şeylerden râzıdır. Râzı olmasaydı, irâde etmezdi diyorlar. Müşrik olmak bile, Allahın râzı olduğu şeydir. Râzı olduğu şeyi yapana azâb yapmaz diyorlar. Allahü teâlâ, En’âm sûresinin 148. ci âyetinde ve diğer sûrelerde, meâlen (Önce gelenler de, böyle inanmamışdı) buyurarak, bunların yalan söylediklerini bildiriyor. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde ve diğer Peygamberlerin kitâblarında, küfrden râzı olmadığını, küfrün kötü olduğunu bildirdi. Kâfirlerin mel’ûn olduklarını, afvdan, rahmetden uzak olduklarını ve cezâlarının ebedî azâb olduğunu bildirdi. Cebriyyenin sözlerine cehâlet dedi. Çünki irâde başkadır, rızâ başkadır. İrâde edilen şeyden râzı olmak lâzım gelmez. Allahü teâlâ küfrü ve günâh olan şeyleri irâde eder, ister, yaratır. Fekat, bunlardan râzı değildir, beğenmez. [İnsanın da, irâde etdiği şeyden râzı olması îcâb etmez. Meselâ, döğülmeğe, öldürülmeğe, habs edilmeğe götürülen kimse, adımlarını irâdesi ile atar. Fekat, bu gidişinden râzı değildir.] Cebriyyenin sözleri, inandıklarını anlatmak değildir. Alay etmek için söylüyorlar. (İnsanların işleri, Allahü teâlânın irâdesi ile olduğu için ve hayr ile şer, ezelde takdîr edildiği için, insanın ihtiyârı kalmıyor, bunları yapmak lâzım oluyor) sözleri de yanlışdır. Çünki, ezelde, abdin kendi ihtiyârı [seçmesi] ile yapacağı takdîr edildi. [Kader, cebr-i mütehakkim değildir. İlm-i mütekaddimdir.] Bu takdîr, insanda ihtiyâr bulunduğunu gösteriyor. Ezeldeki takdîr, ihtiyârı yok etseydi, Allahü teâlâ, işlerinde ve herşeyi halk ve îcâd etmesinde, ihtiyâr sâhibi olmazdı. Ezeldeki takdîrine, irâdesine uygun olarak yaratmağa mecbûr olurdu. Hâlbuki, hiç de böyle değildir.
ÜÇÜNCÜ CİLD, 6. cı MEKTÛB
Bu mektûb, sultâna[1] nasîhatdır. Mu’âz bin Cebel diyor ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” elimden tutdu. Birkaç adım yürüdükden sonra, (Yâ Mu’âz! Takva üzere ol. Hep doğru söyle. Ahdına sâdık ol. Emânete hıyânet etme. Yetimlere merhamet et. Komşunun hakkını gözet. Kimseye kızma. Hep tatlı konuş. Her müslimâna selâm ver. İmâmın lâzım olduğunu bil. Kur’ân-ı kerîmin yolu olan fıkh bilgilerini öğren ve bu bilgilerden ayrılma. Her işinde âhireti düşün. Hesâb gününe hâzırlan. Dünyâya gönül bağlama. Hep güzel, fâideli işler yap! Hiçbir müslimânı kötüleme. Yalancı şâhidlik yapma. Doğru sözü kabûl eyle. İmâm-ı âdile [ya’nî hükûmete], isyân etme. Yeryüzünde fesâd çıkarma. Her zemân Allahı zikr et [ya’nî hâtırla]. Gizli günâhlara gizli tevbe et. Âşikâr günâhlara âşikâr tevbe et!) buyurdu. Abdüllah ibni Ömer diyor ki, bir kimse, Resûlullahdan sordu: Hizmetcimi kaç kerre afv edeyim dedi. Cevâb vermedi. Tekrâr sordu. (Hergün, yetmiş kerre afv et!)buyurdu. Ey Emîrül-mü’minîn! Size hürmetlerimi ve sevgilerimizi arz ediyorum. Şükr ediyorum. Emniyyet ve huzûr içinde olduğumuza ve islâmiyyete yapdığınız hizmetlere, islâmiyyete kuvvet vermenize çok teşekkür ediyorum. Ömrünüzün uzun olmasına, kuvvetinizin artmasına, düşmanlara gâlib gelmenize, talebelerim ile birlikde, gece gündüz, cân-ü gönülden düâ ediyoruz. Kalbden ve uzakdan yapılan düânın kabûl olacağına güvenerek, düâmıza devâm ediyoruz. Devlet ve saltanat güneşiniz, yüksek üfklarda, dâim parlasın! Âmîn.
—
[1] Hindistânın altıncı sultânı, Âlemgîr Muhammed Evrengzîb 1118 [m. 1707] de vefât etdi. Hindistânı elli sene adâletle idâre etdi ve islâmiyyete hizmet etdi.