Allahü teâlâ sâhibimizdir. Herkesin yardımcısı ancak Odur. Başarı, Onun yardımı ile sağlanır. Doğru yola, Ondan istemekle varılır.
[Muhammed bin Ya’kûb Firûz-âbâdînin 729-816 [m. 1413 Yemende] (Kâmûs)adındaki lügat kitâbını, Ahmed Âsım efendi [1235 (m. 1820) de Üsküdar Nuh Kuyusunda] türkçeye çevirmişdir. Çok kıymetli lügatdır. Burada, (Şî’a ve şî’î, bir insanı kuvvetlendiren yardımcılarına denir. Râfıda ve Râfıdî de, terk eden, ayrılıp bırakan demekdir. Râfızîler Zeyd bin Zeynel’âbidîn Alî, imâmdır, dediler. Bunlar Zeyde, Ebû Bekr ile Ömere düşman ol, dedi. O da büyük dedem olan Resûlullahın sevdiği iyi kimselere düşmanlık edemem, dedi. Bunun üzerine Zeydin yanından ayrıldılar. Bunun için, bunlara Râfızî denildi) diyor. Râfızîler Alîyi “radıyallahü anh” seviyoruz. Onu sevmek için, Eshâb-ı kirâmın hepsine veyâ birkaçına düşman olmak lâzımdır, diyorlar. Bugün Îrânda bulunan, ilm adamı, aydın şî’îler, çok şükr böyle değildir. Ehl-i sünnete pek yakındırlar.Alevî kelimesi, üç yerde kullanılmışdır:
1- Hazret-i Alînin “radıyallahü anh” her asrda bulunan torunlarına denirdi. Eski zemândaki kitâblarda, hazret-i Hasen veyâ Hüseynin çocuklarına Alevî denilmekdedir. Sonraları, hazret-i Hasenin çocuklarına, şerîf, hazret-i Hüseynin “radıyallahü anhümâ” çocuklarından olanlara, seyyid denildi.
2- Hazret-i Alîyi “radıyallahü anh” sevenlere, Onun yolunu doğru ve iyi öğrenip, bu yol, Muhammed aleyhisselâmın yolu olduğu için, bu yolda gidenlere (Alevî) demek lâzımdır. Bu doğru yolda gidenler, Eshâb-ı kirâmın “radıyallahü teâlâ aleyhim ecma’în” hepsini sever. Bu yol, Ehl-i sünnetin gitdiği yoldur. Demek ki, asl, haklı olarak Alevî, Ehl-i sünnetdir.
3- Eshâb-ı kirâma düşman olanlar, yurdumuzdaki, temiz, müslimân Alevîleri aldatmak için kendilerine şimdi (Alevî) diyorlar. Bu güzel ismi maske olarak kullanıyorlar.]
Adı geçen risâlede diyor ki, Peygamber “sallallahü aleyhi ve sellem” âhirete teşrîf etdikden sonra, müslimânların reîsi, imâm-ı Alîdir “radıyallahü anh”. Her asrda da, başkanlık, Onun çocuklarının hakkıdır. Başka kimse hiçbir zemân, müslimânlara imâm [başkan] olamaz. Başkaları ancak zulm ile, bunların hakkına saldırmakla, bunlar da, kuvvetsiz olup, birşey diyemedikleri için, başa geçer. Şî’îler arasında, zemânla çeşidli fırkalar türedi ise de, başlıcası yirmi fırkadır. Ba’zıları birbirine kâfir demekde, kötülemekdedir. Biz, maksada başlamadan önce, meşhûr olan birkaç fırkalarını bildirelim ve inanışlarını, maksadlarını açıklıyalım.