401

Risâle, (Âişe-i Sıddîkaya “radıyallahü teâlâ anhâ” da söğüyor, la’net ediyor. Âyet-i kerîmeye ve hadîs-i şerîfe uymadığı için Ona la’net edilir diyorlar. Ona, -hâşâ- kötü diyorlar. Ahzâb sûresi, otuzüçüncü âyetinde: (Evlerinizde oturunuz) buyurulduğu hâlde, bu emri dinlemeyip, Deve vak’asında, Alî “radıyallahü anh” ile harb etdi. Hâlbuki hadîs-i şerîfde, (Seninle harb eden, benimle harb etmiş gibidir) buyuruldu. Demek ki, Alî ile harb, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” ile harb etmek demekdir. Peygamber ile harb eden ise, kâfirdir. Onun için, Âişeye söğmek, la’net etmek lâzım olur), dediler.

Buna cevâb olarak deriz ki, (Evlerinizde oturunuz!) emri, her zemân, her hâlde evde oturun, dışarıya hiç çıkmayın demek değildir. Zevcelerinden ba’zısının, Resûlullah ile birlikde sefere gitmesi, böyle olmadığını göstermekdedir. Demek ki, evlerinizde oturunuz emri, belli zemân ve belli hâller içindir. Bir şeyin bütününü söyleyip bir parçasını kasd etmeğe benzer. Böyle sözler ise, kesin olmaz. Müctehidin, bu bütünden, bir başka parçayı anlaması câiz olur. Çünki, bütün parçalarda ortak bulunan özellikler vardır. Âişe “radıyallahü anhâ”, şübhe yok ki, âlim idi ve müctehid idi. Tirmüzînin kitâbında Ebû Mûsel-eş’arî [Resûlullahın vâlîlerinden idi. Yazılara târîh konmasına sebeb olmuşdur. 51 de Kûfede vefât etdi.] buyuruyor ki, Eshâb-ı kirâm, birşey öğrenmek isteseydi, hazret-i Âişeye gidip, sorar, öğrenirdi. Yine Tirmüzî kitâbında, Mûsâ bin Talha diyor ki, Âişeden dahâ fasîh, düzgün konuşan görmedim. Âişe “radıyallahü anhâ”, o derin ilmi sebebi ile âyet-i kerîmenin özünü anlamış, ba’zı zemânda, ba’zı işler için çıkmak istisnâsına uyarak çıkmışdır. Âyet-i kerîmeden çıkan ma’nâ, örtüsüz, açık olarak çıkmayınız demekdir. Nitekim âyet-i kerîmenin sonunda meâlen, (Önceki câhillik zemânında, kadınların yapdığı gibi, zînetlerinizi, süslerinizi erkeklere göstermeyiniz!) buyuruldu. Örtülü olarak, evden çıkmanın câiz olacağı buradan anlaşılmakdadır. Âişenin “radıyallahü anhâ” Deve vak’asına çıkması, harb etmek için değildi. İslâh etmek, fitneyi basdırmak içindi. Târîhlerin dediği gibi harb için olsa da, yine zararı yokdur. Çünki, ictihâdı ile hareket etmişdi. Keyfi ile, kendiliğinden çıkmış değildi. Nitekim, Şerh-i mevâkıf, Seyfüddîn Alî Âmidîden “rahmetullahi aleyh” haber veriyor ki, Deve ve Sıffîn vak’aları, ictihâd yüzünden idi. Müctehid yanılırsa, birşey denemez. Enfâl sûresi, altmışsekizinci âyetinde meâlen,(Allahü teâlânın önceden kitâbı olmasaydı, yapdıklarınızdan dolayı büyük azâb çekerdiniz) buyuruldu. Beydâvî bunu tefsîr ederken (Allahü teâlâ açıkça yasak etdiği şey yapılmadıkça azâb yapmıyacağını, önceden Levhil mahfûzda yazdı.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.