Hâlbuki, sapıkların nice sözlerine, her iftirâlarına Ehl-i sünnet âlimlerinin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” yalnız kendileri değil, yetişdirdikleri binlerle talebeden herbiri çeşidli cevâblar vererek, hepsini rezîl etdikleri, eldeki sayısız kitâblardan güneş gibi meydâna çıkmakdadır. Bunu herkes görmekdedir. Talebelerinin üstünlüğü böyle iken, îmân ve ibâdetler üzerinde temel bilgileri koymuş, üsûller, metodlar kurmuş, din problemlerini sağlam, sarsılmaz temeller üzerine oturtmak kudretini göstermiş bulunan derin âlimlerin, bir câriyenin süâllerine hiç cevâb veremeyip, rezîl, aşağı duruma düşeceklerine, aklı başında olan kimsenin inanamıyacağı meydândadır. Müctehidlerin üstünde, dahâ yüksek âlimin bulunmadığı ise, her fırkadaki bütün müslimânların bildiği bir gerçekdir. Basrada İbrâhîm Hâlid adında yüksek bir âlimin bulunduğu ise, hiçbir kitâbda görülmemişdir. Hüsniyye kitâbını yazan yehûdî, Ebû Sevr İbrâhîm bin Hâlidi işiterek bu hikâyeyi uydurmuşdur. Fekat Ebû Sevr, Bağdâdda doğup, Bağdâdda yaşamış, Bağdâdda 240 da vefât etmişdir. Basrada beşyüz âlime ders okutması şöyle dursun, önce İmâm-ı a’zamın talebesinden, sonra imâm-ı Şâfi’îden Bağdâdda ders almışdır.
3—Câriye gûyâ demiş ki, (Resûlullahın vefâtından sonra, Eshâb-ı kirâm, Ebû Bekri halîfe yapdıkları için kâfir oldular. Bunun için Eshâbı söğmek, kötülemek lâzımdır. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, Eshâbım, benden sonra, çok hadîs bildirecekdir. Bu hadîslerin çoğu uydurma olacakdır. Ehl-i beytimden olmıyan Eshâbımın sözlerine güvenmeyiniz!) (Benden sonra ümmetim yetmişüç fırkaya ayrılacakdır. Bunlardan biri kurtulacakdır. Kalan yetmişikisi Cehenneme gidecekdir. Bu bir fırka, benim ve eshâbımın yolunda gidenlerdir) hadîs-i şerîfini değişdirerek, benim ve Ehl-i beytimin yolunda gidenlerdir şeklinde bildiriyor. Bu câriye, Mu’tezile bozuk fırkasına kayarak:
(İnsanların istekli hareketlerinde ve Kur’ân-ı kerîmin mahlûk olup, sonsuz olmadığında çeşidli şeyler sorup, müctehidlerin cevâb veremediklerini, orada bulunan binlerle dinleyici, Ehl-i sünnet oldukları hâlde, bunların yüzüne tükürdükleri, bütün Bağdâdlıların câriyeyi alkışladıkları ve halîfe de dinlerken, halîfe olmak yalnız Ehl-i beytden oniki imâmın hakkıdır. Bunlardan başka kimsenin halîfe olması doğru değildir.