Hazret-i Alînin ve hazret-i Fâtımanın “radıyallahü anhümâ” bu âyet-i kerîmeye uymadıkları söylenmiş olur. Bunlar, hazret-i Ebû Bekrin hilâfetini kabûl etmemekle ve Eshâb-ı kirâma düşman olmakla, sonra gelen müslimânların birbirlerine kâfir diyeceklerine sebeb olacaklarını, böylece bu âyet-i kerîmeye uymıyan bir çığır açılacağını bilmiyorlardı. Eğer bilselerdi vazgeçerlerdi denirse, bunların üstünlüğü keşf ve kerâmetleri inkâr edilmiş olur.
Hazret-i Alînin “radıyallahü anh” evlâdından ve Evliyânın büyüklerinden olan seyyid Abdülkâdir-i Geylânî [471 de tevellüd ve 561 [m. 1166] de Bağdâdda vefât eyledi] “rahmetullahi aleyh”, (Gunyet-üt-tâlibîn) adındaki kitâbında buyuruyor ki, (Şî’îlere göre hilâfet oniki imâma mahsûsdur. Bunlar ma’sûmdur. Günâh işlemezler. Keşf ve kerâmet yalnız kendilerinde görülür. Dünyâda, olmuş ve olacak herşeyi bilirler, derler). Kumların sayısına varıncaya kadar herşeyi bilen hazret-i Alînin, hazret-i Ebû Bekre oy vermediği için, milyonlarca ümmetin yoldan çıkacağını bilmediğini söylemek, bu inanışlarına uymaz. Böyle söylemek, zâten doğru da değildir.
Yukarıda, Ömer “radıyallahü anh” hazretlerinin halîfeliğini anlatırken, halîfeliğin ağır bir yük olduğu bildirilmişdi. Bir mü’minin, başka mü’minler, beni niçin seçmediler diye üzülerek, onlara düşmanlık etmesi mi, yoksa bu ağır yükü çok şükr bana vermediler diye sevinmesi mi doğrudur? Hele, onun düşmanlığından, müslimânlar arasında, kıyâmete kadar fitne ve fesâd çıkacağını biliyor ise, elbette, seve seve oy verip halîfeyi desteklemesi lâzım olur.
Âl-i İmrân sûresi yüzseksenbeşinci âyetinde ve Hadîd sûresinin yirminci âyetinde meâlen, (Dünyâ hayâtı, ancak insanları aldatıcı şeylerdir)buyuruldu. En’am sûresinin otuzikinci âyetinde meâlen, (Dünyâ hayâtı oyun ve boş şeylerdir. Allahdan korkanlar için, âhıret hayâtı elbette hayrlıdır. Böyle olduğunu niçin anlamıyorsunuz?) buyuruluyor. Enfâl sûresinin yirmisekizinci âyetinde ve Tegâbün sûresinin onbeşinci âyetinde meâlen,(Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız sizi imtihân etmek için verildi. Allahü teâlâ, iyiliklerinize karşılık, size çok büyük ecr verecekdir) ve Tevbe sûresinin otuzsekizinci âyetinde meâlen, (Dünyâ hayâtını âhıretden dahâ çok mu beğeniyorsunuz? Dünyâ hayâtında ele geçenler, âhıretdekilerden çok azdır) ve Kehf sûresinin kırkaltıncı âyetinde meâlen,(Mâl ve çocuklar, dünyâ hayâtının süsleridir. Sonsuz kalıcı olan iyi işlerin sevâbları, Rabbinin yanında dahâ iyidir) buyurulmuşdur. Dahâ böyle altmışaltı kadar âyet-i kerîmeler, dünyâ malına, mevkı’ine gönül bağlamamağı tenbîh buyuruyor.