Böylece, seni öldürmekle sevâb kazanacağım yerde, günâh işlemiş olurum) buyurdu. Kâfir, bu sözleri işitince, imâm-ı Alînin vicdânının dayanmış olduğu İslâm dîninin üstünlüğüne hayran kalarak, bütün kalbi ile Kelime-i şehâdet getirdi. Seve seve müslimân oldu. Birkaç dakîka önce, can düşmanları iken, şimdi kucaklaşarak kardeş oldular.
Evliyânın büyüklerinden olan İbrâhîm bin Edhem “rahimehullahü teâlâ”, doksanaltı yılında Belhde doğup, 162 [m. 779] de Şâmda vefât etdi. Önce Belh pâdişâhı idi. Saltanatı bırakıp, Mekke-i mükerremeye geldi. Sırtında odun taşıyarak ekmek parasını kazanırdı. Ölünciye kadar nefsi ile pençeleşdi.
Osmânlı pâdişâhlarının yedincisi olan Fâtih Sultân Muhammed hân “rahmetullahi teâlâ aleyh” sekizyüzotuzüç hicrî yılında doğdu. 857 [m. 1453] de İstanbulu Bizansdan alarak târîhde yeni bir çağ açdı. Sekizyüzseksenaltıda vefât etdi. Bunun babası, altıncı Osmânlı pâdişâhı olan Sultân ikinci Murâd hân sekizyüzaltı yılında tevellüd ve sekizyüzellibeş 855 [1451] de vefât etmişdir. Bursada medfûndur. Sekizyüzyirmidörtde pâdişâh oldu. Sekizyüzkırkyedi yılında, kendi arzûsu ile, saltanatı oğluna bırakarak kendisi Mağnisaya çekildi. Bir köşede ibâdet ile meşgûl oldu.
Hazret-i Alînin ve Fâtıma-tüz-Zehrânın, dünyânın vefâsızlığını anlamakda ve nefsle mücâhedede, adı geçen sultânlardan aşağı olmadıkları gün gibi meydânda iken, bunların dünyâ malı ve mevkı’i için üzüldüklerini ve hele kin beslediklerini, bir müslimânın söylemesine imkân yokdur. Bu iftirâların, Abdüllah bin Sebe’ adındaki münâfık bir yehûdî tarafından çıkarıldığına şübhe yokdur. Hazret-i Osmân “radıyallahü teâlâ anh” zemânında Yemenden Mısra ve oradan Medîneye gelip müslimân olduğunu söyledi. İslâmiyyete, başkalarının yapamadığı zararı yapdı.
Âl-i İmrân sûresi yüzotuzüçüncü âyetinde meâlen, (Rabbinizden mağfiret istemeğe ve Cennete girmeğe koşunuz. Bunun için çalışınız! Cennetin büyüklüğü gökler ve yer küresi kadardır. Cennet, Allahü teâlâdan korkanlar için hâzırlandı. Bunlar, az bulunsa da, çok bulunsa da, mallarını Allah yolunda verirler. Öfkelerini belli etmezler. Herkesi afv ederler. Allahü teâlâ, ihsân edenleri sever) ve Hucurât sûresinin onuncu âyetinde meâlen, (Mü’minler, birbirleri ile kardeşdir. Kardeşleriniz arasında sulh yapınız!) buyuruldu. Bunlar gibi dahâ otuza yakın âyet-i kerîmelerde, mü’minlerin birbirlerine öfkelenmemesi, birbirlerine iyilik ve ihsân yapmaları, afv etmeleri emr olunmakdadır. Hadîs-i şerîfde, (Birbirlerine merhamet edenlere, Allahü teâlâ merhamet eder. O, merhamet edicidir.