İslâmın ibâdet kısmı Allahü teâlâ ile kul arasında kalır. Bu ibâdetde, ihmâl veyâ kusûru olanları ancak Allahü teâlâ afv eder veyâ cezâlandırır. Cezâlanacak olanlar, (Cehennem) denilen yerde, ateşde yakılarak azâb olunacaklardır.
Cehennemde kimler sonsuz kalacak? Nemâz kılmıyanlar mı? Günâh işliyenler mi? Hayır! Cehennemde, Allahü teâlânın düşmanları, sonsuz yanacakdır. Günâh işleyenler, Allahü teâlânın düşmanı değildir. Kabâhatli kullarıdır. Bunlar, yaramaz, suçlu çocuğa benzer. Yaramaz çocuğa, anası, babası düşman olur mu? Elbette olmaz. Yalnız onu biraz azarlar, fekat sevmekde devâm ederler.
Müslimânlar, başlıca altı şeye, ya’nî Allahü teâlâya, Peygamberlere “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât”, kitâblara, meleklere, hayr ve şerrin Allahdan geldiğine ve ölümden sonra tekrâr dirilme olacağına inanırlar. Bütün hak dinler de, bunlara inanmakdadır.
Yukarıda, ibâdetin Allahü teâlâ ve kul arasında kaldığını söyledik. Fekat başkasını aldatanlar, başkasının hakkını yiyenler, yalan söyliyenler, hîlekârlık yapanlar, zulm edenler, adâletsizlik yapanlar, riyâkârlar, anasına babasına ve büyüğüne itâ’at etmiyenler, âmirlerine, hükûmete isyân edenler, kısaca Allahü teâlânın emrlerini yerine getirmiyen ve kendi nefsi için başkasının hakkını yiyen veyâ başkasını aldatanlar, hak sâhibleri ile halâllaşmadıkça afv edilmeyeceklerdir. Ya’nî, üzerinde kul veyâ hayvan hakkı bulunan kimseleri Allahü teâlâ afv etmez ve bunlar ibâdet etseler bile, Cehenneme girecekler, cezâlarını göreceklerdir.
Kul haklarından birisi, boşadığı kadına mehr parasını hemen ödemekdir. Ödemezse, dünyâda cezâsı ve âhiretde azâbı çok şiddetlidir. Kul haklarından en mühimmi ve azâbı en çok olanı, akrabâsına ve emri altında olanlara emr-i ma’rûf yapmamakdır. Bunlara islâm bilgilerini öğretmeği terk etmekdir. Onların ve bütün müslimânların dinlerini öğrenmelerine ve ibâdetlerini yapmalarına, işkence ederek veyâ aldatarak mâni’ olanın kâfir olduğu, islâm düşmanı olduğu anlaşılır. Dört mezhebden birinde olmıyan müslimâna (Bid’at sâhibi) denir. Bid’at sâhiblerinin, sözleri ile, yazıları ile, Ehl-i sünnet i’tikâdını değişdirmeleri, dîni, îmânı bozmaları, müslimânlar için büyük tehlükedir.
Bu gibi kimseler, dahâ dünyâda iken, pişmân olarak, o kulun hakkını ödeyip, önce kendini ona afv etdirmeli, sonra Allahü teâlânın merhametine sığınmalı, bir dahâ böyle kötü hareketde bulunmakdan çekinmeli, birçok iyilikler yaparak günâhlarını afv etdirmeğe çalışmalıdır. O zemân, Allahü teâlâ, onların kusûrlarını bağışlayacakdır.