Cihâd, Allahü teâlânın kullarına, Allahü teâlânın hak olan dînini bildirmek demekdir. Bu da, Allahü teâlânın dîninin, Allahü teâlânın kullarına ulaşmasına mâni’ olan zâlim, sömürücü diktatörleri, kılınç kuvveti ile, zor kullanarak ortadan kaldırmakla yapılır. Önce nasîhat edilir. İslâmiyyeti kabûl etmeleri teklîf olunur. Kabûl etmezler ise; islâm hâkimiyyeti, ya’nî harac ve cizye vermeleri teklîf olunur. Bunu da kabûl etmezler ve karşı koyarlarsa, bu engeller ortadan kaldırılır. Zor ile, kuvvet ile olan cihâdı şahslar değil, İslâm devleti yapar. Kur’ân-ı kerîmde Bekara sûresinin ikiyüz elli altıncı âyetinde meâlen, (Dinde zorlama yokdur) buyurulmuşdur. Bir gayr-i müslim, zorla müslimân yapılmaz. Müslimânlar hiç bir zemân, hıristiyanların dâimâ yapdıkları gibi, zorla veyâ maddî kazançlar vâ’d ederek bir insanı müslimân yapmağa teşebbüs etmezler. Kim isterse, seve seve müslimân olur. Tatlı, yumuşak, mantıkî, akla uygun sözleri ile ve güzel ahlâk ve iyi hareketleri ile, onların seve seve müslimân olmalarına sebeb olurlar. Müslimân olmıyanlar, İslâm devletinin himâyesi altında, zimmî olarak yaşarlar. Müslimânların bütün hak ve hürriyyetlerine mâlik olarak, kendi dinlerinin îcâblarını serbestçe yaparlar. Bunlar(Diyâ-ül-kulûb) kitâbının ikiyüzdoksanüçüncü sahîfesinden başlıyarak anlatılmakdadır.
(Menâkıb-i cihâr yâr-ı güzîn) kitâbında, yetmişinci menkîbede diyor ki, (Bir ticâret kervanı gelip, gece Medînenin dışına kondu. Yorgunlukdan hemen uyudular. Halîfe Ömer “radıyallahü teâlâ anh”, şehri dolaşırken bunları gördü. Abdürrahmân bin Avfın “radıyallahü teâlâ anh” evine gelip, (Bu gece bir kervan gelmiş. Hepsi kâfirdir. Fekat, bize sığınmışlar. Eşyâları çokdur ve kıymetlidir. Yabancıların, yolcuların bunları soymasından korkuyorum. Gel, bunları koruyalım) dedi. Sabâha kadar bekleyip, sabâh nemâzında mescide gitdiler. İçlerinden bir genç uyumamışdı. Arkalarından gitdi. Soruşdurup, kendilerine bekçilik eden şahsın halîfe Ömer “radıyallahü anh” olduğunu öğrendi. Gelip, arkadaşlarına anlatdı. Roma ve Îran ordularını perişân eden, adâleti ile meşhûr, yüce halîfenin, bu merhamet ve şefkatini görerek, İslâmiyyetin hak din olduğunu anladılar ve seve seve müslimân oldular.)
Yine (Menâkıb) kitâbında diyor ki, (Ömer “radıyallahü teâlâ anh” halîfe iken, şark cebhesi kumandanı olan Sa’d bin ebî Vakkâs “radıyallahü teâlâ anh” Kûfe şehrinde bir köşk yapdırmak istedi. Arsaya bitişik bir mecûsînin evini satın almak îcâb etdi. Mecûsî satmak istemedi. Evine gidip hanımına danışdı. Bu da, onların Medînede bir Emîr-ül-mü’minînleri var. Ona gidip şikâyet et dedi.