480

Fekat, dünyâda kurulmuş olan nizâmı ve intizâmı bozacak bir sosyal inkılâbı [devrimi] da aslâ kabûl etmiyordu. Eski zemânın getirdiği âdetlere büyük bir saygısı vardı. Bunların bozulmasını istemiyordu. Kısaca, babam kurûn-u vüstânın [Orta çağın] modernleşmiş ve orta yoldan yürüyen bir şövalyesi idi. Babamın bana verdiği hür terbiye, beni bir müdekkık [araşdırmacı] yapmış, sosyal mes’eleleri araşdırmağa başlamışdım. Dünyâda çözülmesi lâzım birçok sosyal, siyâsî, ekonomik problemler vardı. Bunları çözmek ve doğru yolu bulmak için ne yapmak gerekiyordu? Görüyordum ki, insanlar bu işlerde birbirinden çok uzak iki cebheye ayrılmışdı. Bir tarafda kapitalizm, diğer tarafda komünizm. Bir tarafda baskı ve terör, diğer tarafda temâmen başıboşluk. Hâlbuki, insanların râhat ve huzûr içinde yaşaması için, bu iki cebhenin bir anlaşmaya varması ve orta bir yol bulması îcâb ediyordu. Benim kanâatime göre insan cem’iyyeti, hür, fekat disiplinli, bugünkü hayât şartlarına uygun, fekat eski âdetlere de saygılı bir esâsa dayanmak zorunda idi. (Tam orta yolda yürümek) prensiplerine uygun olarak yetişdirilen, benim gibi bir insanın böyle düşünmesi gâyet tabî’î idi. Bize (İlerlemiş muhâfazakârlar = Progressive Traditionalist) adını koymuşlardı.

Onaltı yaşına basdığım zemân, (Acaba katolik dîni, bu esâsı kuramaz mı?) diye düşünmeğe başladım. Bunun için, katolik dînini dahâ yakından inceledim. O zemân, kilisede bana telkîn edilen akîdelerin ba’zısının, bir dürlü aklıma yatmadığını gördüm. Bunların en başında üç tanrı mes’elesi geliyordu. Sonra İşâ-i rabbânî [Îsâ aleyhisselâmın etinin ekmeğe, kanının şerâba dönmesi] inancı, Allahü teâlâya düâ ederken, muhakkak araya bir papaz koymak mecbûriyyeti ve bizim gibi bir insan olan Papanın, günâhsız olduğu iddi’âsı, ya’nî ona bir nev’ tanrılık verilmesi, birtakım işâret, resm ve heykellere, ibtidâî insanlar gibi tapılması, birtakım garîb hareketler yapılması, beni yavaş yavaş hıristiyanlıkdan nefret duymağa sevk etdi. Bu dînin insânlığı felâketlerden halâs etmesi şöyle dursun, esâsı çürük ve hiçbir kıymeti olmıyan bâtıl bir inanış olduğunu düşünmeğe başladım. Artık dîne karşı temâmen kayıdsız kaldım.

İkinci Cihân Harbinden sonra, içimde tekrâr bir dîne inanma ihtiyâcı duydum. Farkına vardım ki, insanlık hiçbir zemân dinsiz kalamaz. İnsanların rûhu dîne muhtacdır. Din, en büyük rehber, en derin tesellî menbâ’ıdır. Dinsiz insan mahv olmağa mahkûmdur. İnsanlara en büyük fenâlık, dinsizlikden gelmekdedir. Tâm ve mükemmel bir cem’iyyet hayâtı yaşayabilmek için, insanların birbirine bağlanması, doğru yolda yürümesi, ancak din sâyesinde mümkindir.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.