Eshâb-ı kirâmın hepsi “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în”, hak üzere, hidâyet yıldızları idi. Herhangi birisi, bütün dünyâyı doğru yola getirmeğe kâfî idi. Müctehid idiler. Hepsi kendi mezhebinde idi. Çoğunun mezhebleri birbirlerine benzerdi. Fekat, mezhebleri toplanmamış, kitâblara yazılmamış olduğundan, onlara uymamız mümkin değildir. Dört imâmın mezheblerini, ya’nî inanılacak ve yapılacak şeylerde bildirdiklerini, kendileri ve talebeleri topladı, açıkladı. Kitâblara yazıldı. Bugün, her müslimânın, adı geçen dört imâmdan birinin mezhebinde bulunması, bu mezhebe göre yaşaması ve ibâdet etmesi lâzımdır. [Bu dört mezhebden birine uymak istemiyen kimse, (Ehl-i sünnet) değildir. Başlangıç kısmında ikinci sahîfeye bakınız!]
Bu dört imâmın talebelerinden ikisi, îmân bilgilerini yaymakda çok yükseldi. Böylece, i’tikâdda, îmânda mezheb iki oldu. Kur’ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere uygun doğru îmân, yalnız bu ikisinin bildirdiği îmândır. Fırka-i nâciyye olan Ehl-i sünnetin îmân bilgilerini yer yüzüne yayan, bu ikisidir. Birisi Ebül-Hasen Eş’arî “rahime-hullahü teâlâ” olup, hicretin [266] senesinde Basrada tevellüd, üçyüzotuz [m. 941] da Bağdâdda vefât etdi. İkincisi, Ebû Mensûr-i Mâtürîdî “rahime-hullahü teâlâ” olup, 333 [m. 944] senesinde Semerkandda vefât etdi. Her müslimânın i’tikâdda, bu iki büyük imâmdan birine uyması lâzımdır.
Evliyânın tarîkleri hakdır. İslâmiyyetden kıl kadar ayrılıkları yokdur. [Dîni, dünyâ kazançlarına vesîle eden, mal, mevkı’ elde etmek için velî, mürşid ve din adamı olarak ortaya çıkan yalancılar, sapıklar her asrda vardı. Bugün de, her meslekde, her san’atda ve her vazîfede kötü kimseler de bulunmakdadır. Kazançlarını, zevklerini başkalarının zararlarında arıyanları görerek, bunların karışmış oldukları vazîfelilerin ve mesleklerin hepsini lekelemek, haksızlık ve câhillik olur. Bozgunculara yardım etmek olur. Bunun için, sapık din adamlarını, câhil ve sahte tarîkatcıları görerek, islâm âlimlerine, tesavvuf ehline ve hizmetleri târîhde şerefli sahîfeler doldurmuş olan büyük zâtlara dil uzatmamalıdır. Onlara dil uzatanların haksız olduklarını anlamalıdır.] Evliyânın, kerâmetleri vardır. Hepsi hakdır, doğrudur. İmâm-ı Yâfi’î[2] buyurdu ki, (Gavsüs-sekaleyn mevlânâ Abdülkâdir-i Geylânînin “kaddesallahü teâlâ sirrehül’ azîz”[1] kerâmetleri, ağızdan ağıza o kadar yayılmışdır ki, şübhe etmek, inanmamak olamaz.