Şî’îler ise, îmânda oniki fırkaya ayrılmışlar, çürük silâh olmuşlardır. Bunlar, (Milel ve Nihal) kitâbında uzun yazılıdır.]
Kendini beğenmiş Necdli genç Muhammed, Kur’ânı ve sünneti anlama husûsunda, nefsine uyardı. Sâdece kendi zemânındaki âlimlerin ve dört mezheb imâmının görüşlerini değil, Ebû Bekr, Ömer gibi sahâbe büyüklerinin de görüşlerini hiçe sayardı. Kur’ânın bir âyetini onlara muhâlif zan etdiği zemân: Peygamber: (Ben size Kur’ânı ve sünneti bırakdım) demişdir. (Ben size Kur’ânı, sünneti ve sahâbe ve mezheb âlimlerini bırakdım) dememişdir[1]. Binâenaleyh, herkese farz olan, mezheb görüşlerine, sahâbe ve âlimlerin söylediklerine ne kadar muhâlif de olsa, Kur’âna ve sünnete tâbi’ olmakdır[2], derdi.
Abdürrızânın evindeki yemek sohbetinde, Necdli Muhammed ile, yine orada müsâfir olan Kumlu Şeyh Cevâd isminde, bir şî’î âlim arasında şöyle bir münâkaşa geçdi:
Şeyh Cevâd—Alînin müctehid olduğunu kabûl etdiğin hâlde, niye şî’îler gibi ona tâbi’ olmuyorsun?
Necdli Muhammed—Zîrâ Alî de, Ömer ve başka sahâbîler gibidir. Sözü huccet olamaz, ancak Kur’ân ve sünnet huccet olur. [Hâlbuki, Eshâb-ı kirâmın hepsinin sözleri huccetdir. Peygamberimiz, onlardan herhangi birine tâbi’ olmamızı emr etdi[3].]
Şeyh Cevâd—Peygamberimiz, (Ben ilmin şehri, Alî de kapısıdır) dediğine göre, Alî ile diğer sahâbîlerin arasında bir fark olması lâzım gelmez mi?
—
[1] Necdli Muhammed, bu sözü ile, Eshâb-ı kirâma tâbi’ olmağı emr eden, hadîs-i şerîfleri inkâr etmekdedir.
[2] Şimdi, bütün islâm memleketlerinde, câhil ve hâin kimseler, din adamı şekline girerek, Ehl-i sünnet âlimlerine saldırıyorlar. Sü’ûdî Arabistândan aldıkları bol para karşılığında, vehhâbîliği medh ediyorlar. Hepsi, her yerde, Necdli Muhammedin yukarıdaki sözünü silâh olarak kullanıyorlar. Hâlbuki, Eshâb-ı kirâmın ve Ehl-i sünnet âlimlerinin, dört imâmın hiçbir sözü Kur’ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere muhâlif değildir. Bunlara hiçbir ilâve yapmamışlar, bunları açıklamışlardır. Vehhâbîler, ingilizler gibi, yalanlarla, müslimânları aldatıyorlar.
[3] Muhammed aleyhisselâmın o güzel, mübârek yüzünü gören müslimâna (Sahâbî) denir. Birkaçına(Sahâbe) veyâ (Eshâb) denir.