Tam mülkü demek, kullanması mümkin ve câiz olan malı demekdir. Satın alınan mal, söz kesilince mülk olur ise de, teslîm alınmadan önce, kullanılması mümkin olmadığı için, tam mülk olmaz. Gasb edilen, ya’nî zulm ile, zor ile alınan ve sirkat edilen, ya’nî çalınan ve fâiz, rüşvet, kumar ile alınanı ve çalgı çalmak, şarkı söylemek ücreti ve alkollü içki satışı bedeli olarak alınan ve fâsid bey’ ile satın alınan mallara (Mâl-ı habîs) denir. Habîs malların zekâtları verilmez. Çünki bunlar, alanın mülkü olmaz. Sâhiblerine, sâhibleri ölmüş ise vârislerine, vârisleri de yoksa, fakîr müslimânlara verilmeleri lâzımdır. Habîs malları, birbirleri ile veyâ kendi halâl malı ile karışdırırsa, bu karışım, mülkü olur ise de, buna (Mülk-i habîs)denir. Mülk-i habîsi de, başkasına vermek ve kullanmak harâmdır ve tâm mülk olmadığı için, zekâtı verilmez. Buna karışmış bulunan habîs malın mislini, misli yoksa kıymetini kendi halâl, zekât malından, sâhiblerine tazmîn etdikden [ödedikden] sonra, mülk-i habîsi kullanması halâl olur ve zekât nisâbına katması lâzım olur. Bu borçlarını ödemek için, halâl malı yoksa, ödünç alıp öder. Borcunu ödemeden evvel mülk-i habîsi kullanmak, başkasına vermek harâm ise de, satarsa, hediyye ederse, alana harâm olmaz. Sâhibleri ve vârisleri bilinmiyorsa veyâ çeşidli kimselerden toplanan harâm mallar birbirleri ile karışdırılıp mülk-i habîs olurlarsa, hepsinin müslimân fakîrlere sadaka verilmesi lâzım olur.
Fakîr, aldığını geri hediyye ederse, verenin geri alması câiz olur.
Altın ve gümüş, hâlis olarak kullanılmaz. Hâlisi yarıdan fazla ise, zekâtları her hâlde verilir ve ağırlıkları ile hesâb edilir. Bunlardan çarşıda semen olarak kullanılan iki nev’ bulunursa, hâlisi dahâ çok olana (Ceyyid) denir. Hâlisi az olanına (Züyûf) denir. Hâlisleri yarıdan az ise, ticâretde kullanılınca ve kıymetleri altın veyâ gümüş nisâbı kadar olunca, zekâtlarını vermek lâzım olur.
Yağmur veyâ nehr suyu ile sulanan uşrlu toprak mahsûlü, mikdârı az olsa da ve çabuk çürüyen, bozulan sebze, meyve olsa da, onda biri uşr olarak uşr memûruna verilir. Memûr, bunları satarak, parasını (Beyt-ül-mâl) denilen hazîneye kor. Meyve görününce veyâ olunca, yâhud toplandığı zemân vermek farz olur denildi. Hayvân ile veyâ dolab ile, makina, motor ile sulananın yirmide biri verilir. Hiçbir masraf çıkmadan önce vermek lâzımdır. Hükûmetin uşru, mal sâhibine bağışlaması, afv, lağv etmesi câiz değildir. Dağdan ve uşrlu toprakdan elde edilen balın da uşru verilir.
Zimmîye zekât verilmez. Fekat fitre, keffâret, nezr ve sadaka verilir.