Yatsı nemâzının vakti, İmâmeyne göre, işâ-i evvelden, ya’nî garbdaki zâhirî üfuk hattı üzerinde kırmızılık gayb oldukdan sonra başlar. Diğer üç mezhebde de böyledir. İmâm-ı a’zama göre, işâ-i sânîden, ya’nî beyâzlık gayb oldukdan sonra başlar. Şer’î gecenin sonuna, ya’nî Fecr-i sâdıkın ağarmasına kadardır. [Güneşin üst kenârı, zâhirî üfukdan 17 derece irtifâ’a inince kırmızılık, 19 derece inince, beyâzlık gayb olur.] Şâfi’î mezhebinde yatsı nemâzının âhır vakti, şer’î gecenin, ya’nî gurûb ile fecr-i sâdık arasındaki zemânın yarısına kadar diyenler vardır. Yatsıyı, şer’î gecenin yarısından sonra kılmak, bunlara göre câiz değildir. Hanefîde ise, mekrûhdur. Mâlikîde de fecre kadar kılmak sahîh ise de, şer’î gecenin üçde birinden sonra kılmak günâhdır. Öğle ve akşam nemâzlarını iki imâmın bildirdiği vaktlerde kılamıyan, kazâya bırakmayıp, İmâm-ı a’zamın kavline göre edâ etmeli, bu takdîrde, o gün ikindi ve yatsı nemâzlarını da, İmâm-ı a’zama göre kılmalıdır.
Beş vakt nemâzın ve bilhâssa sabâh ve yatsı nemâz vaktlerinin başlangıcı, her memleketin arz [Enlem] derecesine, ya’nî Hatt-ı istivâdan uzaklığına ve güneşin meyline, ya’nî ay ve günlere göre başkadır. Kutba yaklaşdıkca, fecr ve şafak vaktleri güneşin tulû’ [doğma] ve gurûb [batma] vaktlerinden uzaklaşır. Ya’nî sabâh ve yatsı nemâzlarının ilk vaktleri, birbirlerine yaklaşır. Tenvîr sathı ile Erdın mihveri arasındaki (Tenvîr zâviyesi), güneşin meyline müsâvî olduğu için, 90 – arz ≤ meyl +19 ya’nî arz dereceleri ile meyl-i şemsin toplamı, yetmişbir [90-19=71] veyâ dahâ ziyâde olan yerlerde ve zemânlarda, meselâ Parisde güneşin meyli, çok olduğu Hazîranın 12 ile 30 u arasında, şafak kırmızılığı gayb olmadan, fecrin beyâzlığı başlar. Bunun için, yatsı ve sabâh nemâzlarının vaktleri başlamaz. (Se’âdet-i Ebediyye) sahîfe 175’e bakınız! Hanefî mezhebinde vakt, nemâzın sebebidir. Sebeb bulunmazsa, nemâz farz olmaz. O hâlde, hanefî mezhebi âlimlerinin çoğu, böyle memleketlerde, bu iki nemâz farz olmaz, dedi. Ba’zı âlimlere göre ise, arz dereceleri bunlara yakın yerlerdeki veyâ böyle bir yerde, böyle zemânların başlamadan evvelki günlerdeki vaktlerinde kılmalıdır.
Nehâr-ı şer’înin, ya’nî oruc zemânının dörtde birine, ilm-i nücûm âlimleri, ya’nî astronomi âlimleri, (Dühâ) vakti diyor. Bu vakt, kerâhet zemânının sonudur. Din âlimleri, bu vakte (İşrak vakti) ya’nî kuşluk zemânının başladığı vaktdir, diyorlar. Dühâ vaktinde güneş merkezinin üfk-ı hakîkîden irtifâ’ı beş derecedir. Alt kenârı, üfk-ı mer’îden bir mızrak boyu irtifâ’ındadır. Dühâ vakti, güneşin tulû’undan takrîben 40 dakîka sonradır. Bu iki vakt arasındaki zemân,(Kerâhet zemânı)dır.