Merkezi Selânikde bulunan üçüncü ordunun ba’zı genç subayları, ingiliz câsûsları tarafından bol para ve makâm va’dleri ile aldatıldı. 7 temmuzda Şemsî pâşa, tegmen Âtıf tarafından vuruldu. 23 temmuz 1908 de ikinci meşrûtiyyet i’lân edildi. Devletin idâresi câhillerin eline geçdi. Ehliyyetli kimseler zındanlara atıldı. Çoğu i’dâm edildi. 1915 ocak ayında Enver pâşa, rus hudûduna asker gönderilmesi için emr verdi. Tecribeli subaylar, yollarda kar var, martdan sonra gönderelim dediler. Hâyır, ben emr ediyorum, şimdi gidilecek dedi, bu subayları cezâlandırdı. 86.000 asker Sarıkamışda donarak öldü. Her tarafda verilen, böyle ahmakca emrler ve i’dâmlar, milleti bıkdırdı. Pâşalar bu hâli anlayınca, canlarını kurtarmak için Avrupaya kaçdılar. Talât pâşa Berlinde, Enver pâşa 1922 de Rusyada, Cemâl pâşa Tiflisde öldürüldü. Enver pâşanın kemikleri 1996 da İstanbula nakl edildi. 1908 isyânının milletimize verdiği nice büyük zararlar ve felâketler (Eshâb-ı Kirâm) kitâbımızda yazılıdır.]
152 – Sana dînini öğreten hocana hurmet, saygı ve ta’zîm eyle! Hoca hakkı ana-baba hakkından dahâ üstündür. Çünki, ana-baba evlâdı büyütür, bakar. Kötülükden, harâmlardan korur. İbâdete alışdırır. Muallim ise, evlâda hem dünyâ ve hem de âhıret hayâtını kazandırır, din ve diyânetini, Ehl-i sünnet i’tikâdını, farzları, harâmları sana öğretir. Dînini, îmânını öğreten ana-babanın hakkı, hocanın hakkından da üstündür.
Hocanı gördüğün zemân hurmet ve saygı ile karşıla.
153 –Tenbîh 1: Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (İnsanlar, kendilerine ihsân, iyilik edenleri sever. Bu sevgi, insanın yaratılışında vardır.) Yapılan ihsân, ne kadar kıymetli ve ne kadar çok olursa, sevgi de o kadar fazla olur. Bunun için, herkes anasını, babasını, hocasını, ustasını, hükûmetini, vatanını, din kardeşlerini çok sever. Bir müslimânın mürşidi, ya’nî hocası, kendisine, din ve dünyâ bilgilerini, îmânını, Allahını, Peygamberini, güzel ahlâkı öğretdiği için, onu herkesden, çok sever. Bu sevgi, cibillîdir. İnsanın doğuşunda vardır. Bu sevgiden mahrûm olan kimse, hakîkî insan değildir. Hayvân gibidir. Çok sevilen kimse, insanın kalbinden, hâtırından çıkmaz. Onun şekli, kalbine yerleşir. Bu hâle (Râbıta) denir. Bir insanın kalbinde, bir Mürşidin, bir Velînin râbıtası hâsıl olursa, onun kalbine, kendi mürşidlerinden gelmiş olan(Feyz)ler, bunun kalbine de akar. Feyz, kalbden kalbe gelen, insana Allahü teâlânın râzı olduğu şeyleri yapdıran nûrdur, bir kuvvetdir. Feyzler, Resûlullahın mubârek kalbinden yayılmakda, Evliyânın kalbleri vâsıtası ile, Evliyâyı çok seven kalblere gelmekdedir. Evliyânın kalbleri ayna gibidir. Bir aynadan fışkıran ışıklar, karşısındaki aynaya ve bundan da, bunun karşısındaki aynaya gelir.