Kâfir [Allaha düşman] olmağa ve bid’at sâhibi olmağa niyyet etmek harâmdır. O anda, öyle olur. Çünki, bu iki niyyetin kendileri kötüdür. Kendileri harâmdır. Harâm işlemek düşüncesi ise, harâma sebeb olduğu için kötüdür. Düşüncenin kendisi kötü değildir, bunu işlemek, yapmak kötüdür. Kötülüğü işlemeyince, harâmlığın ve günâhın kalkması, Allahü teâlânın merhametindendir ve Muhammed aleyhisselâm hurmetine, bu rahmet-i ilâhiyye onun ümmetine mahsûsdur.
İnsan bir kimsede bulunan ni’metin ondan gitmesini istemeyip, kendisinde de bulunmasını isterse, hased olmaz. Buna (Gıbta) imrenmek denir. Gıbta güzel bir huydur. İslâmiyyetin ahkâmına, ya’nî farzları yapmağa ve harâmlardan sakınmağa ri’âyet eden, gözeten sâlih kimseye gıbta edilmesi vâcibdir. Dünyâ ni’metleri için gıbta etmek tenzîhen mekrûh olur.
Hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ, mü’min kuluna gayret eder. Mü’min de mü’mine gayret eder) buyuruldu. Allahü teâlâ, gayretinden dolayı, fuhşu harâm etmişdir. Allahü teâlâ, (Ey Âdem oğulları! Sizi kendim için yaratdım. Herşeyi de sizin için yaratdım. Senin için yaratdıklarım, seni, kendim için yaratılmış olduğundan men’ ve gâfil ve meşgûl etmesin) buyurmuşdur. Başka bir hadîs-i kudsîde, (Seni kendim için yaratdım. Başka şeylerle oyalanma! Rızkına kefîlim, kendini üzme!) buyurmuşdur. Yûsüf aleyhisselâmın, (Sultânın yanında benim ismimi söyle!) demesi gayret-i ilâhiyyeye dokunarak, senelerce zindanda kalmasına sebeb oldu. İbrâhîm aleyhisselâmın, oğlu İsmâ’îlin dünyâya gelmesine sevinmesi, gayret-i ilâhiyyeye dokunarak, bunu kurbân etmesi emr olundu. Allahü teâlânın çok sevdiklerine, ba’zı Evliyâya böyle gayret etmesi çok vâkı’ olmuşdur. (Gayret), bir kimsede olan hakkına, onun başkasını ortak etmesini istememekdir. Allahü teâlânın gayret etmesi, kulunun kötü, çirkin şey yapmasına râzı olmamasıdır. Kulun vazîfesi, dilediğini yapmak değildir. Ona kulluk etmekdir. Onun emrlerine ve yasaklarına uymakdır. Her dilediğini yapmak, Allahü teâlâya mahsûsdur. Yalnız Onun hakkıdır. Kulun kendi dilediğini yapması, günâh işlemesi, Allahü teâlânın hakkına ortak olmak olur. Mü’minin, günâh işlemekde, kendisine gayret etmesi lâzımdır. Bu da, günâh işlerken heyecânlanması, kalbinin çarpıntısı, sıkılması ile olur. Mü’minin kalbi, Allahü teâlânın evidir ve güzel huyların yeridir. Kalbinde kötü, çirkin düşüncelere yer vermek, çirkinleri güzellere ortak etmek olur. Kalbin buna râzı olmaması, çırpınarak mâni’ olması, gayret olur. Ensârın reîsi olan Sa’d bin Ubâde “radıyallahü teâlâ anh”, Yâ Resûlallah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”!