Bir mezhebi taklîd etmenin vâcib olduğunu gösteren dördüncü delîl, Nahl sûresinin kırküçüncü ve Enbiyâ sûresinin yedinci âyet-i kerîmesidir. Bu âyet-i kerîmede meâlen,(Bilmiyorsanız, zikr ehline sorunuz!) buyuruldu. Bu âyet-i kerîme, ibâdetlerin ve işlerin nasıl yapılacağını bilmiyenlerin, bilenlerden sorup öğrenmelerini emr etmekdedir. Âyet-i kerîmede, sorup öğrenmek herkesden ve din câhillerinden değil, âlimlerden sormak ve bilinmiyenleri sormak emr olunmakdadır. Bunun için, bir kimse, yapacağı şeyi, Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde arayamaz, bulamazsa, taklîd etdiği mezhebin müctehidinden sorup [yâhud mezhebin âlimlerinin kitâblarından okuyup] öğrenmesi lâzım olmakdadır. Sorup, öğrendiğine göre yapan kimse, o müctehidi (Taklîd) etmiş olur. Sormaz veyâ müctehidin sözüne uymaz, inkâr ederse, mezhebsiz olur.
Âyet-i kerîmede bildirilen (Zikr ehli) kimdir? Mezheb imâmı demek midir? Yoksa, câhil din adamları mıdır? Bunun cevâbını, hadîs-i şerîf bildiriyor: İbni Merdeveyh Ebû Bekr Ahmedin bildirdiği ve Enes bin Mâlikin haber verdiği hadîs-i şerîfde, (Bir kimse nemâz kılar, oruc tutar, hac ve gazâ eder. Fekat münâfıkdır) buyurulunca, (Nifâkı nerden gelmişdir?) denildi. (İmâmına ta’n etdiği [beğenmediği] için münâfıkdır. Onun imâmı, zikr ehlidir)buyuruldu. [İbni Merdeveyh Isfehânî, 410 [m. 1019] da vefât etdi.] Bundan anlaşılıyor ki, âyet-i kerîmedeki (Ehl-i zikr), Ülül-emr demekdir. Ülül-emrin ne demek olduğu, birinci delîlde bildirilmişdi. Sahîh olan kavle göre, Ülül-emr, ulemâ-i râsihîn ve dört mezhebin imâmlarıdır. (Ancak akl sâhibleri anlar) ve (Elbet akl sâhibleri anlar) ve (Ey akl sâhibleri, ibret alınız!) meâlindeki âyet-i kerîmeler, dört mezheb imâmlarının üstünlüklerini göstermekdedirler. Biraz arabî, fârisî öğrenip, zâhidlerden, takvâ ehlinden ve Allah adamlarından feyz almamış olan ve Nasslara, ya’nî âyet-i kerîmelere ve hadîs-i şerîflere kendi kısa görüşlerine göre ma’nâ veren câhil ve sapıklar, mezheb imâmlarının üstünlüklerinden çok uzakdırlar. Bu mezhebsizler, (Tefsîr ilminden haberi olmadan, Kur’ân-ı kerîme kendiliğinden ma’nâ verenler, Cehennemde, ateşden kazıklara oturtulacaklardır) ve (Bir zemân gelecek, din âlimi kalmıyacak. Câhiller din adamı yerine geçirilerek, bilmeden fetvâ vereceklerdir. Bunlar, doğru yolda olmıyacak ve herkesi, doğru yoldan çıkaracaklardır) hadîs-i şerîflerinde bildirilen sapıklardır.