Eshâb-ı Kehfin kerâmetleri de, Kur’ân-ı kerîmde bildirilmekdedir. Mağarada senelerce aç ve susuz kaldılar. Âsaf bin Berhıyânın, Belkısın tahtını Süleymân aleyhisselâma getirmesi de Kur’ân-ı kerîmde bildiriliyor. Eshâb-ı kirâmın ve Tâbi’înin binlerce kerâmetleri, kitâblarda yazılıdır ve dillerde dolaşmakdadır. Mezhebsizlerin, kerâmetlere inanmamalarına pek de şaşmamalıdır. Çünki, kendilerinde kerâmet hiç hâsıl olmadığı gibi, hocalarında ve büyük bildiklerinde böyle şeyler görüldüğünü duymuyorlar. İmâm-ı Necmeddîn Ömer Nesefîden “rahime-hullahü teâlâ” kerâmeti sorduklarında, Allahü teâlânın, Evliyâsına, ya’nî sevdiği kullarına, âdetini bozarak, ihsânda bulunması, ehl-i sünnete göre câizdir buyurduğu, ibni Âbidînde, Mürted bahsi sonunda yazılıdır. [Ömer Nesefî, 537 [m. 1143] de, Semerkandda vefât etmişdir.]
Evliyânın az zemânda uzak yerlere gitdikleri ibni Âbidînde, (Nesebin sübûtü faslı) sonunda da yazılıdır. Bunun üzerine şâfi’î ve hanefî mezheblerinde, fıkh mes’eleleri bile yapılmışdır. İbn-i Hacer-i Hiytemînin “rahime-hullahü teâlâ” fetvâlarında diyor ki, bir Velî, bulunduğu yerde akşam nemâzını kıldıkdan sonra, garba doğru çok uzağa gitse, gitdiği yerde güneş batmamış olsa, burada güneş batınca, akşam nemâzını tekrâr kılması lâzım olmadığını söyliyenler çokdur. Şemseddîn Remlî “rahime-hullahü teâlâ” ise, lâzım olur buyurdu. [İbni Hacer-i Hiytemî, 974 [m. 1567] de Mekkede, Muhammed Remlî, 1004 [m. 1596] de vefât etmişlerdir.] İhtiyâc olduğu zemân, yiyecek içecek ve giyecek, hemen hâsıl olması da çok görülmüşdür. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” amcası oğlu Ca’fer Tayyârın “radıyallahü teâlâ anh” havada uçduğu târîh kitâblarına geçmişdir. Lokmân-ı Serahsînin ve benzerlerinin uçdukları da meşhûrdur. Su üstünde yürümek, ağaç, taş ve hayvanlarla konuşmak da çok görülmüşdür. Allahü teâlânın, böyle âdetinin ve kanûnlarının dışında yapdığı şeyler, Peygamberlerde hâsıl olursa, (Mu’cize) denir. Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” diri olması şart değildir. Öldükden sonra da, Allahü teâlâ mu’cize ihsân eder. Bunun gibi, Velîler öldükden sonra da, Allahü teâlâ bunlara (Kerâmet)vermekdedir. Hiçbir Velî, hiçbir Nebînin derecesine yükselemez. Velîler, dereceleri ne kadar yüksek olursa olsun, Allahü teâlânın emrlerine ve yasaklarına uymaları lâzımdır.
Velîlerin en yükseği hazret-i (Ebû Bekr-i Sıddîk)dır “radıyallahü anh”. Bundan sonra, en yükseği hazret-i (Ömer-ül-Fârûk)dur “radıyallahü anh”. Ömer “radıyallahü anh” müslimân olmadan önce, otuzdokuz müslimân vardı. Gizli ibâdet ederlerdi.