[Allahü teâlâya kavuşmak, Allahü teâlâya yaklaşmak, Allahü teâlâyı tanımak, Allahü teâlâyı sevmek, feyz almak, nûrlanmak,Ârif olmak, ilm-i bâtın sâhibi olmak gibi şeyler, hep kalb ile olur. Bunlara akl eremez, anlıyamaz. Allahü teâlâ, herşeye kavuşmak için bir sebeb yaratmışdır. Birşeye kavuşabilmek için, o şeyin sebebine yapışmak lâzımdır. Bildirdiğimiz şeylere kavuşmanın sebebi, kalbi mâ-sivâdan temizlemekdir. Mahlûkların varlığını, sevgisini kalbden çıkarmakdır. Buna, (Fenâ-i kalbî) denir. Kalb, Allahdan başka herşeyi tam unutursa, yukarıda bildirdiğimiz şeyler, kendiliğinden kalbe dolar. Kalb, görülmiyen, tutulmıyan bir şeydir. Ya’nî madde değildir. Yer kaplamaz. Yürek dediğimiz et parçası ile ilgisi vardır. Aklın, dimâg [Beyin] ile olan ilgisi gibidir. Bir şişeye hava sokmak için uğraşmak lâzım değildir. Sıvıyı boşaltmak lâzımdır. Şişedeki sıvı boşaltılınca, hava kendiliğinden girer. Kalb de böyledir. Mahlûkların sevgisi, hattâ düşünceleri kalbden çıkarılınca, Allah sevgisi, feyz, nûr, ma’rifet, kendiliğinden kalbe gelir. Kalbi mahlûklardan temizlemeğe sebeb de, Ehl-i sünnet i’tikâdı, harâmlardan sakınmak, farzları ve nâfile ibâdetleri yapmakdır. Nâfile ibâdetlerden, te’sîri en çok ve sür’atli olanı, zikr yapmak ve Allahü teâlânın Velîlerinden biri ile berâber bulunmakdır.]
(Hadîka) ikinci cild, yüzüçüncü sahîfesinde diyor ki, cemâ’at rahmetdir. Ya’nî müslimânların hak üzerinde birleşmeleri, Allahü teâlânın merhamet etmesine sebeb olur. Tefrika [bölünmek] ise azâbdır. Ya’nî, müslimânların topluluğundan ayrılmak, Allahü teâlânın azâb yapmasına sebeb olur. Demek ki, her müslimânın doğru yolda olanlara katılması lâzımdır. Îmânı doğru olanlar az olsa dahî, bunlara katılmalı, bunlar gibi inanmalıdır. Doğru yol, Eshâb-ı kirâmın yoludur. Bu yolda olanlara, (Ehl-i sünnet vel-cemâ’at) denir. Eshâb-ı kirâmdan sonra, ortaya çıkan bâtıl, bozuk kimselerin çok olması insanı şaşırtmamalıdır. İmâm-ı Beyhekî buyuruyor ki, (Müslimânlar bozulduğu zemân, bunlardan önce olanların doğru yoluna sarılmalısın! Bir kişi kalsan bile, o yoldan ayrılmamalısın!). Necmeddîn-i Gazzî buyuruyor ki, (Ehl-i sünnet vel-cemâ’at âlimi) demek, Resûlullahın ve Eshâb-ı kirâmın gitdikleri doğru yolda bulunan âlimler demekdir. (Sivâd-i a’zam), ya’nî islâm âlimlerinin çoğu böyle idiler. Hak olan cemâ’at ve yetmişüç fırka içinde Cehennemden kurtulacağı bildirilmiş olan (Fırka-i nâciyye) bunlardır. Kur’ân-ı kerîmde, (Parçalanmayınız!)buyuruldu. Bu âyet-i kerîme, i’tikâdda, inanılacak bilgilerde parçalanmayınız demekdir.