İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendî “rahime-hullahü teâlâ” (Mektûbât) kitâbında, ikiyüzaltmışaltıncı mektûbda buyuruyor ki, îmân kalbin tasdîki ve yakîni olduğundan, azalması, çoğalması olmaz. Azalıp çoğalan bir inanış, îmân olmaz. Buna zan denir. İbâdetleri, Allahü teâlânın sevdiği şeyleri yapmakla îmân cilâlanır, nûrlanır, parlar. Harâm işleyince, bulanır, lekelenir. O hâlde, çoğalmak ve azalmak, amellerden, işlerden dolayı, îmânın cilâsının, parlaklığının değişmesidir. Kendisinde azalıp çoğalmak olmaz. Cilâsı, parlaklığı çok olan îmâna çok dediler. Bunlar, sanki, cilâlı olmıyan îmânı, îmân bilmedi. Cilâlılardan ba’zısını da, îmân bilip, fekat az dedi. Îmân, parlaklıkları başka başka olan, karşılıklı iki ayna gibi oluyor. Cilâsı çok olup, cismleri parlak gösteren ayna, az parlak gösteren aynadan dahâ çokdur demeğe benzer. Başka birisi de, iki ayna müsâvîdir. Yalnız, cilâları ve cismleri göstermeleri, ya’nî sıfatları başkadır demesi gibidir. Bu iki adamdan birincisi, görünüşe bakmış, öze, içe girememişdir. (Ebû Bekrin îmânı, ümmetimin îmânları toplamından dahâ ağırdır) hadîs-i şerîfi, îmânın cilâsı, parlaklığı bakımındandır. Vehhâbî kitâbı:
(Bir kimse, beni çocuklarından, ana babasından ve herkesden dahâ çok sevmedikçe, îmânı temâm olmaz) hadîs-i şerîfini yazıyor. (Muhabbet, kalbde olur. Kalbin işidir. Bunun için, bu hadîs, amellerin, ibâdetlerin îmândan parça olduğunu, îmânın şartı olduğunu gösteriyor) diyor.
Muhabbet, kalbin işi değil, sıfatıdır. Kalbin işi olduğunu kabûl etsek bile, bedenin, organların işi, kalbin işi değildir. Büyük günâhları işliyen cezâ görür. Bunları kalbinde bulunduran, yapmağa niyyet eden cezâ görmez. Kalbin iyi işi, inanmakdır. Kalbin kötü işi inanmamakdır, îmânsızlıkdır. Bedenin kötü işi, îmânsızlık değildir. Meselâ, yalan söylemek harâmdır. Yalan söyliyen kötü iş yapmış olur. Fekat, kâfir olmaz. Yalan söylemenin harâm olduğunu kabûl etmiyen veyâ beğenen kâfir olur.
(Îmânın doğru olması, kalbin inanması ve amel etmesi, dilin bunu söylemesi ve ibâdetleri yapmakladır. Ehl-i sünnet velcemâ’at da böyle söylemişdir) diyor.
Üçyüzotuzdokuzuncu sahîfesinde, (Allah sevgisi olunca, Ona itâ’at edenleri, Onun Peygamberlerini, sâlih kullarını, Allahın sevdiklerini de sevmek lâzım olur) diyor.
O hâlde, Evliyâyı “rahime-hümullahü teâlâ” sevmek, Allah sevgisinin alâmetidir. Bu sevgisini açıklıyanlara dil uzatılamaz. Vehhâbî kitâbının da yazdığı gibi, Allahü teâlânın sevmediklerini sevmek yasakdır, küfrdür.