418

Tekrâr dünyâya gelmek yokdur. Ve bu acımasız kahbeye zâhiren tutulup ve nefîs cevherleri bırakarak saksı parçası kadar az bir şeye tenezzül ederler. Cemâl-i mutlak tâbân [parlak] ve seyr ve sülûk yolu da açık ve seçikdir. [Gizli değildir.] Bizim gibi yaratılışı aşağı olanlar, o cemâlden perdelenmiş ve uzak ve o yüce makâmdan kovulmuşlardır. Kemâl-i hicâlet ve infi’âldir ki, hazret-i kerîm-i zünnevâl, ol izzü celâl ile, bu zerre misâle bir nazar-ı bî misâl eylemekle sır-u alâniyyesinden agâh eyleyip, o ise nihâyetsiz cehâletinden dolayı, kalbi ile başkasına bakar. Ve başkasına naz ederek gider. 4/175.

● “Sultân-ı sâhib-i cevr [zâlim sultân] yanında, adâletden bahs etmek ve tavsiye etmek, cihâdın efdalidir.” Hadîs-i şerîf. 4/29. [Se’âdet-i Ebediyye: 89.]

– Ş –

● Şâh-ı Nakşibend, iftâr vaktinde yedi yerde hâzır olmuşdır. 5/36. [Se’âdet-i Ebediyye: 512.]

● Şâh-ı Nimetullah kâdiriyye gönderilmişdir: Bizim gibi bir köşeye çekilmiş olanlar ve bilinmiyen bir köşede olanlar, binlerce riyâzet çekseler ve bütün gücü ile çalışsalar ve gayret etseler, sultânların gönlünde eseri görülen [iz bırakan] bir hak kelime ile, belki ona yakın olamaz. 4/74.

● Şü’ûnât-ı ilâhî [ilâhî şü’ûnât] sıfatların aslı olup, zât-i ilâhîde kâinlerdir. [Vardırlar]. O yüce mertebede ayrılık görülmediğinden, bu şü’ûnât, zât-i akdesden ayrı değildir. Ve zâtın gayrı değildirler. Ve birbirlerinden ayrılmaları da yokdur. Ve birbirlerinin aynı da değildirler. Zât-i teâlâ, temâmiyle bu şü’ûndan herbirinin renginde zuhûr eder. 5/35.

● Şü’ûnâtın i’tibârât üzerine üstünlüğü vardır. 4/183.

● Şü’ûnât-i ilâhî, hakîkî sıfatların asllarıdır. 5/119.

● Şü’ûnât-i ilâhî, kemâlât-ı zâtiyyeyi mündemiçdir [içine alır]. 5/105.

● Şü’ûnât-i ilâhî, zât üzere zâid değildir. [Zât ile berâberdir.] 5/85.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.