● Ahkâm-ı islâmiyyeye tâbi’ olunmadıkça, uyulmadıkca, hiçbir vaktde ma’rifet-i ilâhî ele geçmez. 4/77.
● İslâmiyyete ve sünnete tâbi’ olunursa ve bid’atden kaçınılırsa [ne kadar çok bu iş yapılırsa] bâtındaki nûr çok olur. 6/51.
● Ahkâm-ı islâmiyyeye muhâlif ve gevşek yapışıp, islâmiyyete uyuyorum diyenler, bâdemin kabuğu ile vakt geçirirler [boşa vakt geçirirler]. 4/101.
● Ahkâm-ı islâmiyye ile süslü [donanmış] ve sünnet-i seniyye ile donanmış olmıyanların meclislerine girmemelidir. 6/16. [Kıyâmet ve Âhıret: 104, Cevâb Veremedi: 358.]
● İslâmiyyet, nâkıs-ı akl olanlar [aklsızlar] içindir demek küfrdür. 6/16. [Kıyâmet ve Âhıret: 104, Cevâb Veremedi: 358.]
● Şerefül-insan bil-îmân vel-ma’rife lâ bil-mâl vel-menzile. 5/67
● Ahkâm-ı islâmiyyeye ittibâ’ [uymak] ve şeyhi muktedâya muhabbetde [bağlı olduğu şeyhine muhabbetde] doğruluk ve sağlamlık var ise, ahvâl ve mevâcidin olmaması, gam değildir. 5/83. [Hak Sözün Vesîkaları: 345.]
● İslâmiyyet üç kısmdır. İlm ve amel ve ihlâs. İlm ve ameli ülemâ-i zâhir bildirir, öğretir. İhlâsın hakîkati, bâtın âlimlerine hizmete bağlıdır. 5/23.
● Ahkâm-ı islâmiyyeye riâyet etmek [uymak] zikrdir. Ancak nef-yü isbât [Lâ ilâhe illallah] ve ismi zâtın [Allah isminin] tekrâriyle olan zikr, serî’ olarak te’sîr edip, şerî’atin hudûduna riâyet ile olan zikre vesîledirler. 6/46.
● Ahkâm-ı islâmiyye, hanefî ve şâfi’î mezheblerinden hâric değildir. Eğer hanefîden bir mes’ele bildirilmedi ise, şâfi’î mezhebinde bildirilmişdir. Ve şâfi’îden dışarı çıkmamışdır. Hakkın üçde iki veyâ dörtde üç hissesi İmâm-ı a’zama âiddir. Ve üçde veyâ dörtde biri Şâfi’î iledir.[1] Ahkâm-ı islâmiyyeye ve sünnete tâbi’ olmağa ve bid’atden kaçmağa ne kadar gayret gösterilirse, bâtının nûru da, o kadar çok olur. 6/51.
[1] Hindistânda yalnız hanefî ve şâfi’î mezhebleri olduğu için, bu iki mezheb birbiri ile mukâyese edilmişdir.