● Sayd-ı hestî, bî dâm-ı nistî mutasavver ve sûret pezîr değildir. [Varlık avı, yokluk tuzağı olmadan tasavvur edilemez ve zuhûr etmez.] [İnsan kendini yok bilmedikçe, Allahü teâlâya kavuşamaz]. 6/120.
● Zarûretler, mahzûrları [harâmlığı] ortadan kaldırır, mubâh kılar. 5/37. [Hak Sözün Vesîkaları: 337.]
● Da yedeke alâ füâdike fe innel kalbe yeskünü lil halâli. [Elini kalbinin üzerine koy! Halâl için muhakkak kalb sâkin olur.] 5/110. [Cevâb Veremedi: 349, Fâideli Bilgiler: 169.]
● Dalâlet erdında [kâfir ülkesinde] bir kimseyi irşâd eylemek sadakadır. 4/147.[Herkese Lâzım Olan Îmân: 141, Cevâb Veremedi: 342.]
– T –
● Tâife-i aliyyenin sevenleri, onlar ile berâberdir ve husûsî hâllerine mahrem ve ortaklardır. 4/198.
● Bir tâifenin gördüğü dünyâ [bakdığı dünyâ çöplükleridir] ve bir gürûhun tama’ etdiği [arzû etdiği] âhıret ni’metleridir ve bir fırkanın dahî himmeti, Allahü teâlâya teveccühdür. 4/8.
● Tâ’âtı, Hak teâlânın rahmetinin eseri ve Onun yardımı ile olduğu için bileler. 4/92.
● Tâ’âti güzel yapmak, fenâ hâsıl olmadan müyesser olmaz. 5/100.
● Tâ’ât ve zikr vazîfeleri ile meşgûl olalar. Ve muhâliflerin sohbetinden de uzak durup, kaçalar ve islâmiyyetin yasak etdiklerinden perhîz [kaçarak] ve Allahü teâlânın mekrinden korkup ve titreyip, kendi amelinden üzüntülü olalar ve ameli de terk eylemiyeler. Amel et, istigfâr et. Ve Hak teâlânın fadlına i’timâd ve Peygamberin sünneti üzere istikâmeti alışkanlık hâle getireler. 5/4.
● Tâlibe gerekdir ki, herşeyden geçip, bu büyüklerin sohbetini tercîh eyleye. Ve taleb vâsıtalarında cânını harcıya [can fedâ ede]. Kendine istirahât vermiye. Ve üzüntülü ve arzûlu ola. 5/46.