Güyâ bu yolun esâslarındandır. Kâbız ve bâsıt [sıkıştırıcı ve açıcı, neş’e verici] Allahü teâlânın ismlerindendir. Sâlike ba’zan bir ism tecellî eder [bir isme kavuşur], ba’zan da diğer bir ism tezâhür eder. Lâkin kabz ve bast [sıkıntı ve açılma] işi, telvîn [hâllerin değişmesi] zemânındadır. Mu’âmele [iş] temkîne ulaşınca, latîfeler dahî, telvînden, [hâllerin değişmesinden] kurtulup, kabz ve bastdan uzaklaşır, hâlin devâmlılığı ile sıfatlanır. 6/121.
● Değişik cihetlere dönmek, kendini dağınıklığa atmakdır. 4/154.
● Kader, Hak teâlânın, kendi ihtiyârımla değişik zemânlarda şöyle-böyle yapsam gerekdir demesi olup, cebr yokdur ve Hak teâlâya zemân cârî değildir. Takdîr ve halk bir anda cârîdir [cereyân etmişdir]. 4/11.
● Kader, Hak teâlânın ezelde, kul, kendi ihtiyârı ile şu fi’li işlese gerekdir diye ilm-i ilâhînin bağlanmasıdır, alâkasıdır. 5/137.
● Kur’ân-ı kerîm, Allahü teâlâdan gayri bütün eşyâdan efdaldir. 5/134.
● “Nemâzdaki Kur’ân, nemâz dışında okunandan hayrlıdır.” Hadîs-i şerîf. 6/93.
● Kur’ân-ı kerîm tilâveti ile yükselmek, kökden yukarı doğru çıkmak olup, yükselmesi bilinmiyen sâlik içindir. “Kur’an ehli, Allahın dostlarıdır” hadîs-i şerîfinde, Kur’an ehlinden murad, bu cemâ’at olmak mümkindir ki, islâmiyyetin ahkâmını tatbîk edip, fenâ ve bekânın hakîkatine mazhar olmuşlardır. Bu hâle kavuşmadan evvel vâki’ olan okumak, ebrârın ibâdetine dâhildir. Ve o makâmda iken olan kelimei tayyibenin tekrârı, fâideli ve yükselme sağlar. Çünki, bu mubârek kelimenin bereketi ile bâtın [kalbin ve rûhun] temizlenmesi ele geçer. Ve okumaya kâbiliyyet kazanmış oldukda, “Yalnız temiz olanlar el sürsün” meâl-i şerîfi bu ma’nâya işâretdir. 5/67. [Hak Sözün Vesîkaları: 343.]
● Kur’ân-ı kerîmi okuyan [bedenen ve rûhen] Evliyâullahdır. Onlara düşmanlık eden, Allahü teâlânın düşmanıdır.
“Hadîs-i şerîf”. 5/130.