Asl hâline dönüp, insanın kemâli [olgunluğu] olan yakınlık ve ma’rifete kavuşur. 6/175.
● Kalbin aydınlanması, nûrlanması, zikrin devâmına ve murâkabeye ve kulluk vazîfelerinin edâsına ve farz, vâcib ve sünneti edâ ile, harâm ve mekrûhlardan kaçınmağa bağlıdır. 6/51.
● Kalbin parlaması, ahkâm-ı islâmiyyeye uyması [hâllenmesi] ve Peygamberimizin sünneti ile zînetlenmesi ve Allahü teâlânın râzı olmadığı bid’atlerden ve nefsin şehvet ve zevklerine dalmakdan kaçınmağa bağlıdır. Ve zikrin ve şeyhe muhabbetin kalbe devâmlı yerleşmesine bağlıdır. 6/13.
● Kalbden hataralar def’ olunca [atılınca] beyne ulaşır. 4/55.
● Kalbin, işsiz ve mu’attal olması yokdur. [Kalb devâmlı çalışır.] Mâsivâ veyâ zât-i ilâhî ile meşgûl olacakdır. 5/113.
● Kalbin mâsivâdan tam kesilmesinin hâsıl olmasını ve bağlantılardan kurtulmasını [insan] idrâk eder ve bilir. 6/96.
● Kalbin mâsivâdan kesilmesi, her ne kadar fazla ise ni’metdir. Lâkin şu şart ile ki, farzlara ve vâciblere bir halel gelmiye ve yoksa tehlikedir, tehlikedir. 6/129.
● Kalbin gaflet ve hâtırası [dünyâya bağlılığı], zâtı ile ilgili derin bir hastalığıdır. Gaflet ve hayâldeki hâtıralar, kalbin huzûru mevcûd iken, geçici ve dış hastalığıdır. [Kalb huzûra kavuşdukdan sonra, hayâlde meydâna gelen hâtıralar ve gaflet, geçici ve dış hastalığıdır.] Zîrâ kalbden hâtıra çıkdıkdan sonra, hâtıranın geleceği yer hayâldir. 5/9.
● Kalb, isteklerini ele geçirememekden ne kadar kırılırsa,
o kadar Allahü teâlânın [kibriyânın] nûrlarının görünmesine kâbiliyyet kazanır. 4/32.
● Kalb, düşmandan kurtulunca, dostu taleb eylemeğe ihtiyâc yokdur. [Dostun muhabbeti, kendiliğinden kalbe gelir.] 6/217.