● Allahü teâlâ için tevâzu’ edeni, Allahü teâlâ yükseltir. 4/17.
● Men kâle lâilâhe illallahü hüdimet erbeatü âlâfin minel kebâir. [Bir kimse Lâ ilâhe illallah derse, dörtbin büyük günâhı afv olur.] “Hadîs-i şerîf” 6/7
● Münâfık, muhabbet iddiâsında bulunup, düşmanından teberrî etmiyendir [kaçınmıyandır]. 4/29. [Se’âdet-i Ebediyye: 89.]
● Minber ile Kabr-i şerîfleri arası, Cennet bağçelerindendir. 4/70.
● Müntehî o kimsedir ki, sevgilinin başlangıcına yetişmiş olup ve seyr-i ilallâhı kat’edip [geçip], seyr-i fillah ehli ola. Ma’şûkun kemâlâtına nihâyet yokdur. Her bir anda bir kemâl ile tecellîye kavuşmakdadır. 6/138.
● Müntehînin yükselmesi, nemâz ibâdetine bağlıdır. 4/194.
● Müntehî, ilm sâhibi değildir demekden murâd, ahvâlin tafsîline âid ilmi yokdur. Mutlaka ilmin yokluğu değildir. 4/88.
● Müntehî’i mercû’înin ünsleri, mahbûbun tâ’at ve ibâdetindedir. Ve onun mahlûkâtının edâ-yı hukûkundadır. Alelhusûs, mi’râc-ı mü’min olan nemâzda üns-i hâsları vardır. Bir mertebede ki, onun hâricinde güyâ muattal ve bîkârlardır. Husûsan ki, mahbûbiyyet-i zâtiyye ile müşerref olan ve vilâyet-i Muhammediyyeye peyveste olan cemâ’atin ünsleri tâ’atdadır. Ve himmetleri, tekmil-i nemâza masrûfdur. Uluvv-i himmetlerinden nâşî, şühûd ve müşâhedeye kanâat etmezler. Zîrâ yakîn üzere bilirler ki, bu neş’enin mekşûfât ve meşhûdâtı zılâl-i matlûbdur. Ayn-i matlûb değildir. Ve matlûb-ı mutlak, bu mukayyedât ve müşâhedâtdan müberrâdır. 4/156.
● Mansab sâhibi, elbette ilm sâhibidir. 4/24.