● Nefsin, itmînândan sonra, terakkiyâtında [yükselmesinde], zikr, tevbe ve huzûrun zevâli [unutulması, gitmesi] lâzımdır. 4/145.
● Nefs, on latîfeden birisi ve diğerlerinin reîsidir. Bizzât, semâvî ahkâmı inkâr edip, kendini üstün görmek ve kibrli olmak onda vedî’adır [emânetdir]. Ve emmâre-i bissû vel-fahşâdır. [Kötülüğü emr edendir.] Sofiyye-i aliyyenin sülûk yolları, onun ıslâhı ve islâmı ve tathîr ve itmînânı içindir. Nefs-i emmâre, rezîl sıfatlarından kurtulup, islâmı kabûl eyledikde, evvelâ levvâme olur, sonra mülheme ve sonra tedricen fenâ-yı etemm ve bekâ-yı ekmel tavassut ederek, mutmainne olup, cehl-i mürekkebden kurtulup, ve ilâhî ma’rifete yakınlığa kavuşur. Bunların cümlesi, sıfât-i nefsdir. 5/137.
● En-nefsü kettıflı. [Nefs, çocuk gibidir.] 5/47.
● Nefs-i merdûdın [inkâr eden nefsin], tereddüd etdiği zemân, kalbine gelen husûs ile amel et. 5/110. [Fâideli Bilgiler: 169, Cevâb Veremedi: 349.]
● Nefse sükûnet [rahâtlık] getiren ve kalbi mutmain kılan şey, iyi ve hayrlıdır. Bunun aksi, müftîler fetvâ verseler de, iyi değildir. “Hadîs-i şerîf.” 5/131.
● Yakınların nafakası vâcibdir. Onu kazanmak şartdır. Ve halâl olmak lâzımdır. Geri kalan zemânı zikre ve fikre harcamalıdır. 6/88.
● Nef-yi isbât [Lâ ilâhe illallah, ya’nî, Allahü teâlâdan başka ilâh yokdur. İbâdet olunacak sâdece o vardır]ın, cüz’i evveli ile [birinci kısm ile] isti’dâtlı bir sâlik [tesavvuf yolcusu], hakîkî matlûbun mâsivâsını nefy edip [yok edip], ikinci cüz’i [kısmı] ile hakîkî ma’bûdün varlığını isbât eder ki, sülûkun hülâsasıdır. 4/145.
● Nefîs elbise ile imtiyâz [zâhir olmak] ve sevb-i hasîsden [hasîs elbiseden] sakınmak lâzımdır. 5/106.