● Dünyâ [hayâtındaki harâm] malının, eğer kıl ucu kadar i’tibârı olsaydı, düşmânı olan kâfirlere verilmezdi. [Kâfirlere kıl ucu kadar vermezdi.] 1/89 [Mektûbât Tercemesi: 138.]
● Dünyâ [harâmlar], Allahü teâlânın buğz etdiği şeylerdir. [Allahü teâlâ dünyâyı sevmez]. 1/233 [Mektûbât Tercemesi: 285.]
● Dünyâyı deniyye [alçak dünyâ] mu’teber değildir. Mal ve mevki’in ele geçmesini asl maksâd zan etmemelidir. 1/75 [Mektûbât Tercemesi: 120.]
● Dünyâ, nefsin isteklerinin meydâna gelmesine yardımcı olan şeylerdir. Bunun için, la’netlenmişdir. 1/52 [Mektûbât Tercemesi: 87.]
● Ed-dünyâ mel’ûnetün “Dünyâ mel’ûndur”. Hadîs-i şerîf. 3/100
● Dünyâda her nev’i zarûrî, ihtiyâc olan [mubâh] şeyler dünyâdan değildir. Fudûl olanlar dünyâdandır. 3/86 [Se’âdet-i Ebediyye: 748.]
● Dünyânın ta’rîfi. 1/287 [Mektûbât Tercemesi: 426.]
● Dünyâyı denînin [alçak dünyânın, ya’nî harâmların] tadına ve güzelliğine sakın aldanma. Onun yalancı gösterişine kapılma. Çünki hepsi geçici ve kıymetsizdir. Bugün böyle olduğuna belki inanmazsın. Fekat yarın ölünce, doğru olduğu anlaşılacakdır. O zemân inanmanın fâidesi olmıyacakdır. 1/189 [Mektûbât Tercemesi: 226.]
● Dünyânın lezzeti ve elemi ikidir. Cisme [nefse] lezzet verenden rûha elem vardır. Ve aksi de vâki’dir. 1/64 [Mektûbât Tercemesi: 101.]
● Dünyânın [harâmların] muhabbeti, günâhların başıdır. 1/232 [Mektûbât Tercemesi: 284.]
● Dünyânın [harâmların] kötülüğü ortaya çıkmadıkca, ona tutulmakdan kurtulmak muhaldir. Ve ondan kurtulmadıkca, felâh ve uhrevî kurtulma zordur. 1/232[Mektûbât Tercemesi: 284.]