Osmân niçin temâm kıldı. Cevâb verdi ki; islâmın işi büyüdü. Şark ve garbın halkı islâma gelip, Arafatda toplandılar. Eğer nemâzı temâm kılmasaydım, vilâyetlerin halkı kusûr ederler ve böyle kılmak gerekli zan ederlerdi. Kasr sünnetini bilmezlerdi. İkinci süâlde dediler ki: Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ve Şeyhayn “radıyallahü teâlâ anhümâ” Ebû Zer Gıfârîyi mükerrem tutarlar idi. Ebû Zer hazretleri, Şâmda Mu’âviye “radıyallahü anh” yanında bulunuyordu. Mu’âviye “radıyallahü anh” ile Beyt-ül mâldaki malların kullanımı konusunda uyuşmazlık hâsıl oldu. Ebû Zer-i Gıfârî Şâmdan Medîne-i Münevvereye geldi. Osmân “radıyallahü teâlâ anh” onu Medîneden dışarı çıkardı. O da, bir harâbe köyde mekân tutdu [yerleşdi]. Osmân “radıyallahü anh” cevâbında dedi ki, Ebû Zer “radıyallahü teâlâ anh” ve Mu’âviyenin “radıyallahü teâlâ anh” uygulamaları ve sözleri onların ictihâdı ile alâkalıdır. Onların birbirlerini sevmeleri âyet-i kerîme ile sâbitdir. Medîneden uzakda ikâmet etmesi câhillere birşey ulaşıp, islâma bir zarar gelmesin diyedir. Üçüncü süâlde dediler ki, önceden zekâtı âmiller toplardı. Mal sâhiblerinin isteğine [gönlüne] bırakdın. Tâ ki gönlünün istediğine versinler. Cevâb verdi ki: Âmiller telef eder. Aldıkları vakt cebr ile alırlar. Ben mal sâhibleri elinde koydum. Kendileri götürüp, Beyt-ül mâla teslîm etsinler. Dördüncü süâlde dediler ki: Hakem bin Âs ile, Mervân bin Hakemi, Resûlullah hazretleri, nifâk sebebi ile Medîne-i münevvereden dışarıya sürdü. Hazret-i Osmân yine Medîneye getirdi, dediler. Cevâb verdi ki: Resûlullah hazretlerinin son hastalıklarında onları getirmeğe izn istedim. İzn verdiler. Bu sözü Ebû Bekr ve Ömer hazretlerine söyledim. Bir başka şâhid istediler. Bulunmadı. Sonra hilâfet bize erişdi. İlmimiz o izn ile aynı oldu. Resûlullah hazretlerinin izni şerîfleri ile onları geri getirdim. Beşinci süâl olarak dediler ki, Benî Ümeyyenin ihsânını artdırıyorsun. Onların ma’îşeti fazlalaşıyor. Cevâb verdi ki, Herkes bilir ki, Allahü teâlâ hazretleri, ben kuluna servet vermişdir. Ben dâimâ sıla-i rahmi muhâfaza etmişimdir. Şu ânda ömrümün sonuna geldim. Bu hâlde beğenilmiş durumun niçin aksini yapayım. Fekat vallahi beyt-ül mâldan hiçbir şey onlara vermedim. Kendi malımdan verdim.
- 216 -