İçeri girdikde, gördü ki, ne ateş var; ne kebab. Sonra süâl etdi ki, yâ Ebâ Bekr! Ciğer kebabını yalnız yir imişsin; revâ mıdır. Ebû Bekr dedi ki, yâ Resûlallah! Hâşâ ki ben ciğer kebabını yalnız yiyeyim. Pişen kendi ciğerimdir. Hayr-ül-beşer “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, sebebini sordular. Ebû Bekr “radıyallahü anh” cevâb verdi ki, yâ Habîballah! Dâimâ hâtırıma gelir ki, Hak Sübhânehü ve teâlâ bana islâm dînini müyesser eyledi. Ve Habîbinin dostlarından eyledi. Husûsî olarak bütün sahâbe-i kirâm içinde bu şeklde şöhret buldum. Kıyâmet gününde; acabâ ahvâlim ne olur. Allahü teâlânın huzûrunda bu iltifâtı ve bu riâyeti [bu ni’metlerin şükrünü yerine getirir miyim] tekmîl eder miyim diye korkudan ciğerim kebab gibi pişdiğinin sebebi budur. Hemen o sâat Cebrâîl aleyhisselâm gelip; hazret-i Ebû Bekrin hakkında nice müjdeler getirdi. Ondan sonra Eshâb-ı güzînin “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” hazret-i Ebû Bekre “radıyallahü teâlâ anh” muhabbetleri bir iken bin kat fazla oldu.
Yirmisekizinci Menâkıb: Hazret-i Fahr-i âlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” bir gün mescid-i şerîfinde, Eshâb-ı güzîn arasında, oturuyordu. Hazret-i Cebrâîl aleyhisselâm geldi. Sultân-ı Enbiyâ hazretlerine buyurdular ki, Ebû Bekrin bir sâat ibâdeti yetmiş yıllık ibâdet yerini tutar. Hazret-i Resûl-i ekrem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” bunlara cevâb vermeyip, hazret-i Bilâle emr etdi ki var, Ebû Bekri da’vet eyle. Hazret-i Bilâl, emri tâat kabûl edip, Ebû Bekrin kapısını çaldı. Dedi ki, Ebû Bekr hazretlerini Sultân-ı kevneyn “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” çağırır. Hemen o sâat hazret-i Ebû Bekr “radıyallahü anh” yerinden kalkıp, Server-i kâinâtın bulunduğu yere gitdi. Sultân-ı kâinât karşılayıp, Ebû Bekr hazretlerini yanına aldı. Sonra süâl eyledi ki, yâ Sıddîk, hâlâ ne amel üzerinde idin. Cevâb verdiler ki, yâ Habîballah! Hâtırıma şöyle geldi ki, Hak Sübhânehü ve teâlâ iki ev halk etdi. Birinin adı Cennet ve birinin adı Cehennem. Elbette takdîr yerini bulup, ikisini de dolduracakdır. Birini yaramaz kulları ile, birini sâlih kulları ile. Yâ Resûlallah! Dedim ki, yâ Rabbî! Bu za’îf kulunun bedenini büyültüp, Cehenneme koy ki, benim bedenim ile Cehennem dolsun. Senin emrin yerini bulsun. Bütün âlem, Cehennem korkusundan halâs olsun.