Onu, ayağından yapışıp, mescidden dışarı sürüdüler. Komşularından, ona dahâ evvel böyle bir şey olmuş mu idi diye sordular. Dediler ki, olmamışdı. Herkes bildiler ki, emîr-ül mü’minîn Alîye “radıyallahü anh” ta’n sebebi ile oldu. (Şevâhid-ün nübüvve)den alınmışdır.
Altmışbirinci Menâkıb: Sıffîn günlerinden bir gün, emîr-ül mü’minîn Alî “radıyalahü teâlâ anh” seslendi ki, yâ Ebâ Müslim neredesin. Muhammed bin Hanefiyye dedi ki: Ebû Müslim arka saflardadır. Hazret-i Alî buyurdu ki: Benim murâdım Ebû Müslim Havlânî değildir. Maksadım şu Ebû Müslimdir ki, Horâsanlıdır. Bu askerin sâhibi olacakdır. Doğu tarafından siyâh bayraklar ile meydâna çıkar. Muhâlifleri ile o kadar muhârebe ve mukâtele eder ki, Allahü teâlâ onun vâsıtası ile, olacak şeyleri merkezinde karâr etdirir. Ne mutlu onunla berâber dîni yaymak için çalışan, dîni yaymak için gayret edenlere. (Şevâhid-ün nübüvve)den alınmışdır.
Altmışikinci Menâkıb: Bir gün Mu’âviye “radıyallahü teâlâ anh” dedi ki, ne olaydı, ne zemân öleceğimizi bilseydim. Hâzır bulunanlar dedi ki, biz onun nasıl olacağını bilmeyiz. Hazret-i Mu’âviye dedi ki: Ben onu hazret-i Alîden öğrenirim. Onun bildiği herşey doğrudur. Dilinden çıkan şeyler doğrudur, bâtıl değildir. Kendinin güvendiği kimselerden üç kişi çağırdı. Onlara dedi ki: Üçünüz berâber yol arkadaşı olup, Kûfeye gidiniz. Kûfeye bir menzil kalınca [yaklaşınca], birbirinizin ardınca Kûfeye giriniz. Her biriniz benim öldüğüm haberini veriniz. Lâkin her biriniz, hastalığımda, ölüm günümde ve sâatinde ve mahallinde ve nemâzımı kılan kimse hakkında ve sâir husûsda birbirinize uygun söyleyiniz. O üç kişi, Mu’âviyenin “radıyallahü teâlâ anh” dediği şeklde, Kûfeye gitdiler. Bir menzil kaldı. Birisi Kûfeye girdi. Sordular, nereden gelirsin. Dedi, Şâmdan gelirim. Dediler, ne haber var. Dedi ki: Mu’âviye vefât etdi. Hazret-i emîr-ül mü’minîn Alî “radıyallahü anh” huzûrlarına bu haberi iletdiler. Hazret-i emîr-ül mü’minîn Alî “radıyallahü anh” aslâ iltifât buyurmadılar. İkinci gün biri dahî geldi. Yine Mu’âviyenin “radıyallahü anh” vefâtının haberini verdi. Yine hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” cevâb vermedi. Üçüncü gün biri dahî geldi. Evvelkilere muvâfık haber verdi. Emîr-ül mü’minîn Alî “radıyallahü anh” hazretlerine iletdiler.