Hazret-i Selmân “radıyallahü anh” buyurdular ki: Bu esnâda gece oldu. Yine o deveye binip, Arfetâ önümüzce, sabâh olmadan Harre denilen yere bizi ulaşdırdı. Deveden inip, sabâh nemâzını Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri ile edâ etdikden sonra, bizi görüp, Allahü teâlâ hazretlerine hamd ve senâ etdi. Buyurdu ki, (Yâ Alî! Cin kavmini ne hâlde [nasıl] buldun!) Hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” cevâb verdi ki, yâ Resûlallah! Hayrlı düânız bereketi ile, Elhamdülillah, Allahü teâlâ hazretlerine îmân getirip ve Resûlüne ittibâ’ edip, îmân nûru ile münevver oldular. Ammâ hakkı kabûl etmiyenleri, semâdan Allahü teâlânın izni ile ateş inip, helâk olduklarını beyân etdikde, Fahr-i âlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri, buyurdular ki, (Elhamdülillah! Onlardan kıyâmete kadar korku gitmez.)
Seksensekizinci Menâkıb: Ebû Hüreyre “radıyallahü anh” hazretlerinden rivâyet edilmişdir. Bir gün Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin huzûr-ı şerîflerine vardım. Meğer önlerinde bir tabak içinde hurma var imiş. Mubârek avuçları ile bu bendenize bir avuç hurma ihsân etdiler. Saydım yetmişüç adet hurma geldi. Sonra hazret-i Alînin “radıyallahü teâlâ anh” huzûr-ı şerîflerine vardım. Onların da önlerinde bir tabak hurma var idi. Yüzüme bakdı. Tebessüm edip, bir avuç hurma verdiler. Bunu da saydım. Temâmı yetmişüç adet hurma geldi. Hayretimi bildirmek için, hazret-i Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” huzûr-ı şerîflerine geldim. Bu hayretimi söyledim. Buyurdular ki; (Yâ Ebâ Hüreyre! Bilmez misin ki, Alînin yedi benim yedimdir. Adâletde berâberdir.)
Rivâyet edilmişdir ki, bir gün emîr-ül mü’minîn hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” kapılarının önünde bir cemâ’at görüp, Kanbere sordu ki, bunlar kimlerdir. Kanber cevâb verdi ki, yâ Emîr-el mü’minîn! Bunlar sizi sevenlerdir. Alî “radıyallahü anh” hazretleri buyurdular ki, yâ, hayret! Bunlarda bizi sevenlerin simâları görünmez. Kanber dedi ki, yâ Emîr-el mü’minîn! Sizin ahbâblarınızın simâları [görünüşleri] nasıldır. Buyurdular ki: Bizi sevenlerin simâsı [görünüşü], mi’deleri boş olmakdır. Bedenleri etsiz ve yağsız, za’îf olup, dudakları susuzlukdan ağarmış olmakdır.